Gül İran’da icat edilmiş. Kültür tarihi açısından mühim bir olay, çünkü yenir bir şey olmadığı halde insan tarafından kültive edilen ilk bitki galiba gül. Karın doyurma derdini aşmış, belli bir durmuş oturmuşluk seviyesine varmış bir uygarlığa işaret ediyor.
Sonrasında da gönül bağı devam etmiş. İran edebiyatına bak: yarısı gül ile bülbülden söz eder. Eski Yunan’da olsun, İslam edebiyatında olsun, gül, gül bahçesi, gül suyu, gül şekeri dedin mi akla İran gelir. (Evet, Isparta’ya bile gül yetiştirme sevdasını Osmanlı döneminde İran’dan getirmişler.)
*
En eski İran dili olan Avesta dilinde vardha “gül”. Bartholomae sf. 1369 Zerdüştilerin dini hukuk külliyatı olan Nirangastan’dan örnek getirmiş; derleme tarihi Sasani devri, ama orijinal metinler muhtemelen Milattan epey öncesine ait. Sözcüğün diğer anlamı “büyütme, artırma, kültive etme” imiş. Fiil kökü vard- “yetiştirmek, büyütmek, beslemek, kültive etmek;” vrday “büyüme, artma, kültivasyon”. Yabani bir şey değil, insan eliyle beslenip büyütülmüş bir şey olduğunu vurgulamışlar sanırım.
[Tasavvuf edebiyatında, bilirsiniz, lale saf ve bakir güzelliği temsil eder, gül ise zahmet ve acıyla terbiye edilmiş daha sofistike bir güzelliği. Süreya Faruqhi’nin bu konuda güzel bir makalesi vardı, altı-yedi sene önce okudum, neredeydi hatırlamıyorum.]
Ermenicesi vardվարդ, bugünkü telaffuzla vart, 5. yüzyıldan önceki bir tarihte İrancadan alınmış. Süryanicesi wardo, Arapçası da ward ورد. Osmanlıcanın ağdalısında verd-i muzaaf “katmerli gül”, verd-i cenan“akşam gülü” yahut belki de “saklı gül”. Bir de verdül himar varmış, “eşek gülü”. Ayrı bir bitki herhalde, nedir bilemedim.
*
Yunancadan /w/ sesi aşağı yukarı Homeros zamanında, hatta ondan bir süre sonra düşmüş. En erken Yunan alfabelerinde w harfi vardır, ters dönmüş bir F’ye benzer. Klasik dönemde alfabeden de kalkar. Ancak eskiden w olan yerde, onu izleyen sesli harf /o/ya dönüşür. Eski w’nin izi kalır, bir çeşit.
O halde warddiye bir sözcük varsa klasik devir Atina Yunancasında *ord- biçimini alacağını, buna da yabancı kökenli kelimelerin çoğuna eklenen –on nötr ekinin geleceğini öngörebiliriz. Nitekim öyle. Gülün Yunancası *ordon değil ama hródon ῥόδον. hRododéndron = gülağacı. Eôs hrododáktylos = gül parmaklı şafak. [hRódos “gül adası” mı? Sanmam, ses benzerliği olmalı.]
Bu noktada literatürün büyük bir bölümünün (Pokorny ve Watkins dahil) yanıldığı kanısındayım. Rodon biçiminin ortak Hintavrupa kökünden direkt olarak Yunancaya gelmesi bence imkânsız; İrani dillerden yatay bir alıntı varsaymak zorundayız. Ayrı makale konusu çıkar bundan, evet, bir ara yazayım; belki İngilizce. Eski Yunancada şark kaynaklı bir sürü kültürel etki var, Batılıların çoğu bunları göremiyor.
[Ernout & Meillet sf. 1019, Latince rosa ve Yunanca wrodon > ródon biçimlerinin Hintavrupa kökenli olamayacağını savunmuş, Latincede /s/ sesinin korunmasını yabancı dilden alıntıya kanıt saymış. Ama nihai köken olarak varsayımsal bir “Akdeniz kültürü” göstermiş. İran aklına gelmemiş. Var herkesin bir kör noktası.
Batı dillerindeki roseve rosa biçimleri hep Latinceden geliyor.]
*
Şimdi vites yükseltip daha formel sahaya geçelim. Peşin söyleyeyim, ilk tepkiniz “yok ya, bu kadar değil” olacak. Yıllar önce ilk öğrendiğimde benimki de öyle olmuştu. Oysa bunlar kıyaslamalı dilbilimin abc’si mesabesinde konular, orijinal bir şey değil söylediğim.
KURAL 1: Eski İran dillerinde sözcük başındaki /v/ post-islamik Farsçada /g/ veya /gu/ olur.
Misal: Avestaca vazra, Farsça gurz (gürz, topuz). Av vistaka, Ermenice vstah, Farsça gustah (küstah). Orta Farsça vişâtan, Farsça guşâden (küşad, açmak). OFa viçîtan, Farsça guzîden (güzide, seçmek). Av vimâna, Fa gumân(güman, kuşku). Av ve OFa vinâs, Erm vnas, Farsça gunâh (günah, zarar). Av vartana-, Fa gardan (gerdan, gerdûn, dönmek). Av vitara-, Fa guzâr (geçmek, geçen). Av varâza, Erm varaz, Kürd guriz ve beraz, Fa gurâz(yaban domuzu). EFa varka, Erm vagr (kaplan), Kürd-Fa gurg (kurt). Paul Horn’un sözlüğünü kabaca tarayınca otuzdan fazla örnek çıkıyor. Sabredip Bartholomae’yi tarasam birkaç düzine daha çıkar muhakkak.
Bu kuralı anlamak çok zor değil. Orijinal telaffuzun /w/ye yakın olduğunu düşün. w > ğ > g kolay bir evrim. Dövmek ile döğmek arasındaki geçişten bir adım daha fazlası. Örneklere bakıldığında dönüşümün geç Pehlevicede, yani İslamdan hemen önceki dönemde başlayıp, bilemedin 9.-10. yüzyılda tamamlandığı anlaşılıyor.
KURAL 2: Eski İran dillerinde /rd/ Farsçada /l/ olur.
Bu aslında tek dönüşüm değil, iki ayrı dönüşümün sonucu. Birincisi /d/ sesinin önce İngilizce this gibi /dh/, sonra /y/ halini alıp sonuçta erimesi. Farsçada tipik olduğu gibi, şaşırtıcı bir şekilde, Oğuz grubu Türk dillerinde de aynı evrim görülür.
İkincisi /r/ sesinin /l/ye evrilmesi. Burada değinilmesi gereken husus, eski İran dillerinde le sesinin (Lüleburgaz’ın L’si) bulunmaması. Alfabelerinde bu harf yok bile. Dolayısıyla eski metinlerde R ile yazılan bir şey bugün L olarak karşımıza çıktığında, eskiden /r/ söylenirdi de şimdi /l/ mi olmuş, yoksa eskiden beri /l/ söylenirdi de sadece yazıda mı R ile yazılırdı, tam emin olmak mümkün değil.
Buyur iki örnek. Avestaca sardh, modern Farsça sâl“yıl” demek. Türkçede salname(yıllık, almanak) sözcüğünde yaşıyor, artık ona yaşamak denirse.
Avestaca zırdh [Sanskritçe śrad श्रत् ve hırd हृद्, Ermenice sirdսիրտ, Yunanca kard-, Latince cord-, Germence hert-, Slavca sridi-tse] “yürek”, modern Farsça dil. Ağızdaki organ olan Türkçe dille alakası yok. Türkçede dilaver, dilber, dilhun, safdil, sûzidil, dilnüvaz, dilruba, dildarbileşiklerinden tanıdığımız öteki dil.
[Son paragrafta iki tane mühim kural daha gördük, konumuzla direkt ilgisi olmayan. KURAL 3: Avestaca sözcük başında /z/ Farsçada çoğu zaman /d/ olur. Mesela Ave zraya > Fa deryâ, Ave zâmatar > Fa dâmad. KURAL 4: Hintavrupaca *k sesi Hint-İran, Ermeni ve Slav dillerine /s/ ve benzerleri, Yunanca ve Latinceye /k/, Germenceye /h/ olarak yansır. Evet, İngilizce heart ile kardiyoloji’deki Yunanca kardia ve Farsça dil aynı kelime, problem yok.]
[Son paragrafta iki tane mühim kural daha gördük, konumuzla direkt ilgisi olmayan. KURAL 3: Avestaca sözcük başında /z/ Farsçada çoğu zaman /d/ olur. Mesela Ave zraya > Fa deryâ, Ave zâmatar > Fa dâmad. KURAL 4: Hintavrupaca *k sesi Hint-İran, Ermeni ve Slav dillerine /s/ ve benzerleri, Yunanca ve Latinceye /k/, Germenceye /h/ olarak yansır. Evet, İngilizce heart ile kardiyoloji’deki Yunanca kardia ve Farsça dil aynı kelime, problem yok.]
Demek ki neymiş? Eski İranca ve Arapça ve Ermenice ward = Yunanca hrod- = Latince rosa = Farsça gül imiş. Hepsi aynı kelimenin farklı telaffuzlarından ibaret imiş. Aritmetik gibi. Basit.
*
Bir örnek daha verelim, hepsi yerli yerine otursun.
Zazaca “gül” neymiş? Vıl. Yani, yukarıda saydığım ses değişimlerinden ilki Zazacada gerçekleşmemiş, ikincisi gerçekleşmiş. Çünkü Zazaca, Kurmanciye nispetle daha muhafazakâr özellikleri olan bir İrani dil, eski İrancanın birçok ögesini korumuş.
Halk arasında “Kürtçe” dediğimiz Kurmanci dilinde mesela yukarıda saydığım v- > g- dönüşümlerinin hemen hepsi mevcut, oysa Zazacada hep v- görüyoruz. Gülün Kürtçesi de gul. Bu Kürtçede müstakil bir evrimin ürünü müdür, yoksa Farsçadan yatay alıntı mıdır? Vallahi o kadarını bilmiyorum. Belki Mesut Keskin veya Umut Akkoç bilir, onlara sormalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder