17 Nisan 2013 Çarşamba

Siyah, beyaz, balgam, büryan


Önce akın kara olduğunu kanıtlayacağız, bilimsel yöntemle. Hatta bazen sarı.

İngilizce black “siyah”. Öz hakiki anlamı “yanık” demekmiş, eski Germence *blak-biçiminden gelirmiş. Aynı kökten Almanca, İsveççe, Holandaca vb. Germen dillerinde “yanmak, ışımak, parıldamak” anlamına gelen bir sürü sözcük var.

Fransızca blanc “beyaz”. O da Germenceden alınmış, orijinal *blenk- fiili gene “yanmak, parlamak” anlamında. Mesela Almanca bleichvardır “soluk benizli”, Blech“kalay”, aslı “parlak”, Blick, bugünkü anlamı “bakış” ama eskiden “aydınlık, aydınlanma.”

Mantıklı. Yanma fiilinin kendisine bakarsan aydınlık, sonucuna bakarsan karanlık. “Yanış” ve “yanık” diye düşün.

Yine Almanca blenden “parlamak, göz kamaştırmak.” Bundan türeyen blind aslında “gözü kamaşmış”, ama bugün “kör” için kullanılıyor. Blond, orijinal anlamı muhtemelen “altın”, daha sonra “altın rengi”, şimdilerde “sarışın”.

*
Hintavrupa anadilinde *bhel- şeklinde kurguladığımız bir fiil var. Pokorny sözlüğü bhel-1, bhleg-, bhlei-, bhleig-, bhlendh-, bhleu-, bhleuk-, bhlēuos ve bhleidosmaddeleri altında toplam yedibuçuk sayfa türev saymış. Her biri ayrı mücevher, ama detayda kaybolmayalım, genelden gidelim isterseniz.

Hintavrupaca /bh/ sesinin Germence, Slavca ve İrancada /b/, Sanskritçe /bh/, Yunanca /ph/ ve Latince /f/ verdiğini biliyoruz. Her birinin yüzlerce örneği var. Şaşmaz kural.

Misal. Yunanca phleg- “yanmak”. Phlegma “yanma, yanık”. Antik Yunan tıbbında “iltihap” anlamında kullanılmış, dolayısıyla da “iltihaplı doku, cerahat, irin”. İbni Sina zamanında Arapçaya aynen alınmış; Arapçada /p/ ve /ph/ sesleri mevcut olmadığından, kural gereği belğam بلغم şeklini almış. Tıpta “iltihap” anlamına geliyor, eski hekimlikte dört haltın biridir, aç herhangi bir sözlüğe bak. Türkçede anlamı büsbütün kaymış, balgam sadece boğaz cerahati anlamında geçiyor. [Aç parantez: Arapça iltihâbإلتهاب, phlegma’nın birebir tercümesidir, 10. yüzyıl tıp literatürünün eseridir. Leheb لهب yani “yanma, alev”den gelir. Bana Ebu Leheb (“Alevlerin Babası”) diyorlar ya, oradan tanıdık.]

Latince *flag- kökü kaybolmuş, ama türevleri duruyor: flagor “yanık”, flagrare “yanmak”, flag-ma biçiminden gelen flamma “alev”.  Bu sonuncusunu tanıyoruz. İngilizce flame “alev”. İtalyanca flamma “1. alev, 2. eskiden gemi direğine çekilen şerit şeklindeki bayrak, flama”. Inflammatio Roma tıbbında direkt Yunancadan çeviri, “iltihap”. Türkçede enflamasyon diye geçer.

Yine Latince flavus “altın”, alev alev yanan metal anlamında. Daha sonra “altın rengi, sarı” anlamında kullanılmış. Flavius “sarılar”, meşhur bir hanedan adı. Flaviopolis “sarılarkent”, Safranbolu’nun eski adı.

Slavcasını da aman unutmayalım. Rusça, Bulgarca, Sırpça, Çekçe vs. bely esasen “parlak”, bugünkü anlamı “beyaz”. Bildiğiniz Belarus var, “Beyaz Rusya” anlamında. Belgrad var “akkent” anlamında. Beluga var, “akbalık” demekmiş, yumurtasından siyah havyar oluyor.  

*
Hint-İran dillerinin kurallarını biliyoruz elbette, 1830’larda Franz Bopp bulmuştu. Kural 1: Diğer Hintavrupa dillerinde /e/ ise eski Hintçe ve eski İrancada /a/ olur. Kural 2: Diğerlerindeki /g/ bunlarda damağın ön tarafına kayar, /c/ veya /ş/ veya /j/ olur. Ayrıca kural 3: /l/ sesi Hint ve İran dillerinde çok sık olarak /r/ye dönüşür. O halde mesela Sanskritçe bhrâcभ्राज्veya bhrâş भास् neymiş? “Yanma, parıldama, ışıma” imiş, Yunanca phleg- fiilinin birebir eşiymiş. Basit. (Bkz. Monier-Williams sözlüğü sf 756 ve sf 770.)

Sanskritçede brâş- görürsen İran dillerinin en eskisi olan Avesta dilinde braeş-, Pehlevicede brêş-, Yeni Farsçade brîş- beklersin.  Nitekim Farsçada birîşten:“kızartmak, kebap yapmak”, şimdiki zaman kökü biriy. Birîştem: kızartmişem, mi-biriyem:kızartirem. Türevi malum, biriyânî“kebap” demek. Türkçede bazen büryandiye de geçer. Siirt taraflarında galiba büryan kebabı diyorlar, “kebap kebabı” oluyor.

Enstitûya Kurdî sözlüğüne göre Kürtçesi biraştin imiş (“kızartmak”), biraşte de “ızgara et”. Paul Horn birjandin ve brajtin diye vermiş. Hangisi doğrudur bilmem. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder