20 Ekim 2011 Perşembe

Sessizlik

Bugün bana gelen öfke dolu yorumların ardından kısa bir açıklama gereği duyuyorum... Benim bazen bloguma koyduğum yazılar otomatik olarak yayınlanıyor. Yani evde yoksam, işlerim varsa, bilgisayar başında olamayacaksam önceden hazırlayıp otomatik olarak yayınlanma seçeneğini işaretliyorum. Bugün çekilişi kazananı açıkladığım yazım gibi... Açıkçası şu anda bu açıklamayı yapıyor olmam bile saçma. Ama bazıları benim blogumu gazete ile bir tutuyorlar. Cosmopolitan alıp içinden Hürriyet çıkmasını beklemek gibi birşey... Burasının bir günlük olduğunu unutuyorlar. Ben bilgisayar başında 24 saat vakit geçiren biri değilim. Takdir ederseniz robotta değilim. Duygularımı, hislerimi anında buraya aktarmam mümkün değil. Ama bu benim duyarsız biri olduğum anlamına gelmez. Kimse beni böyle olmakla suçlayamaz. Ülkemden uzaktayım diye ülkemin acılarını görmezden geliyor değilim. Elbette gencecik yaşta solan çiçeklerimizin ardından ben de üzüntü duyuyorum, evlatlarını kaybeden ailelerin yürek yangınını kendi içimde hissediyorum. Kim hissetmez ki?! Giden bizim evlatlarımız, bu ülkenin çocukları... Okumuş olanlar hatırlayacaktır; çok değil daha birkaç ay önce şu yazımda üzüntümü kendi çapımda dile getirmeye çalışmıştım. Ama ne yazık ki bu son olmadı, üstüne yeni acılar eklendi... Peki biz ne yaptık? Bir gün üzüldük, iki gün üzüldük ama üçüncü gün kendi hayatlarımıza geri döndük, bir cafede arkadaşımızla çay kahve içtik, dizilerimize kaldığımız yerden devam ettik, bir filme güldük, çocuğumuzu azarladık, patronumuza kızdık, yemek yedik, seviştik yani hayat bizler için kaldığı yerden devam etti. Ateş sadece ama sadece düştüğü yeri yaktı ve ne acı ki yakmaya devam ediyor... Lütfen birbirimize dürüst olalım...Ve lütfen birine hemen öfke kusmaya başlamadan önce daha hoşgörülü olmayı deneyelim...

Tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet, şehit ailelerine sabır diliyorum...
Barış dolu günleri kucaklamamız dileklerimle...
* Photo by Andrey Ivanov...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder