Eski Türkçe öte edatı ile ötemek (Türkiye Türkçesi ödemek) fiili arasındaki anlam ilişkisini ilk bakışta kavramak kolay değil, ama bakıyorsun aynı ilişki Hintavrupa dillerinde de var.
Per, tüm HA dillerinde “ön, ileri, öte” anlamına gelen temel edat. Latince per ve pro, Yunanca perive prô malum. Arnavutça për, Germence for (İng forward’daki for ve Almanca vor), Ermeniceheru հեռու, Sanskritçe pári, Eski İranca pairi aynı hesap. Bu sonuncusundan, perakende, perçem, perçin, perdah, perde, perest, perhiz, perişan, pertav, perva, pervane gibi bir sürü Farsça türev biliyoruz, ama onlar şimdiki konumuz değil.
Öte yandan fiil kökü olan per-, yine bilumum HA dillerinde “satmak, satın almak, takas etmek, para ödemek”. Yunanca mesela perô ve peraô “satmak”, bunun kurallı türevi olan pornê “satılık kadın, fahişe”. [Pornographeía “fahişe edebiyatı” demek, varmış eskiden de öyle şeyler. İlk kez MÖ 2. yy’da İskenderiyeli Athenaios Sofra Sohbetleri kitabında zamanın meşhur pornográphos’larından bahsediyor.]
Latince parere “takas etmek, eşdeğerini vermek”, bundan türeyen pār “eşdeğer, bedel”, İngilizcede de aynen bu anlamda kullanılır, bizde de döviz paritesi filan var.
Eski Hintçe ve Eski İrancada da par- kökünden, “ödünç vermek, borç, borcu ödemek” anlamına gelen bir sürü isim ve fiil türetmişler. Misal: Sanskritçe purtá “ödünç, borç”, Avestaca a-pərətiş“cereme”, yani bir suça veya günaha karşılık ödenen bedel. Ermenice part պարտ “borç”, Eski Farsçadan alıntıdır. Bizim Türkiye Ermenicesinde /bard/ diye söylenir ve çoğul bardk biçimi daha çok kullanılır.
*
Soğdca pwrç diye yazılan kelime /porç/ mu, /borç/ mu okunuyor bilmiyoruz, çünkü Soğd alfabesinde p ve b aynı harfle yazılıyor. Anlamı, bildiğimiz borç, ödünç şey veya para. (Bedruzzaman Gharib, Sogdian Dictionary, s. 330, “loan”). Yapı itibariyle sözcük, sanırım Avestacapərəti-ş eşdeğeri. Oradaki +ş, Farsça alayiş, asayiş, bahşiş, cünbiş, hahiş, nümayiş, perestiş, serzeniş, sitayiş sözcüklerinden tanıdığımız, fiil adı yapan standart İrani ektir. Görebildiğim kadarıyla, Soğdcada /t/ sesine bitişen tüm örneklerde /tş/ > /ç/ değişimi olmuş.
İlk bakışta tereddüt uyandıran şey, Orta Asya Türkçesinin dev sözlüğü Divanı Lugati Türk’ün borçsözcüğüne yer vermemiş olması. Ama düşününce böyle olması doğal. Belli ki Kaşgarlı bu sözcüğü yabancı bir kelime olarak algılamış ve o tarihte (1070) Türkçede cari olan yüzlerce yabancı kökenli kelime gibi buna da sözlüğünde yer vermemiş. [Misal, sözlüğü yazdığı tarihte Kaşgar’ın Türk ahalisi 100 yıldan beri Müslüman olduğu halde sözlükte Allah kelimesi yok.] 12. yüzyıldan itibaren çoğalan yazılı kaynaklarda, Doğu ve Batı Türkçesinin tüm lehçelerinde, borç sözcüğü bolca geçiyor; eskiden beri bilinen, alışıldık bir kelime olduğu seziliyor.
Soğdlar kim, biliyorsunuz. Milat öncesinden 1000 yıllarına kadar Semerkand ve Buhara’nın yerleşik halkı. İrani bir dil konuşmuşlar, İpek Yolunda ticareti ellerinde tutmuşlar, o devirde Türklere dış dünyadan ulaşan bilumum dini ve kültürel akımları da onlar taşımışlar. Uygur Türkleri, mesela, Budizmi, Maniheizmi, Nestorcu Hıristiyanlığı Soğdlardan öğrenmiş; alfabelerini onlardan almış. Para, kredi, borç işlerini de onlardan öğrenmelerine şaşmamak lazım.
*
Bir ufak not. Para ekonomisinin yerleşik olduğu kültürlerde “satmak” ve “satın almak” iki ayrı eylem. Oysa para yerine bir çuval arpa veya bir yük bakır ödediğin çağda ikisi arasında mantıkî bir ayırım yapmak zor. Eşdeğerini vermek ile eşdeğerini almak aynı iş. Birçok dilde bu belirsizliğin izlerini halâ görebiliriz. Mesela Türkçede “to buy” anlamında tatmin edici bir fiil yoktur, farkında mısınız? Satmak esasen “takas etmek”, yani “bir şeyi bir şeye eşdeğer saymak”. Sonradan anlamı daralmış, “mal verip para almak” olmuş. Zıddını anlatmak için satın almak diye bir deyim gerekmiş.
*
Bir not daha. Öte edatı ile ötemek fiili, matıken *öt diye bir sözcüğün mevcudiyetini varsayar. Bu sözcük, Türkçenin yazılı devrinde kaydedilmemiş. Ama öyle bir şey var idiyse şayet, “diğer, öbür” gibi bir anlamı olmalı. Öte = diğer yan. Ötemek = diğerine çevirmek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder