24 Ağustos 2012 Cuma

Çocukları gerçekte ne mutlu eder?


Anneeee!!! Ühhüüüü!!!! Tüm gün süren ağlamalar, zırlamalar, hele iki tane yaşları yakın ufaklık olunca çifte zorluk… Biri ağlar öteki de ağlar, aynı oyuncak için kavga ederler. Isırmalar, vurmalar, bağırışlar… Çok tanıdık geldi di mi? Tüm bunların içinde sakin kalmak gerçekten bilge yogiler gibi bir sabır gerektiriyor. Acaba çocuklar bizi bilgeleştirmek mi istiyorlar???

Tüm gün çocuklarımı mutlu etmek için uğraştım, biraz çizgi film, sulu oyunlar, park gezisi... Araya sıkıştırdığım ev işlerini bile yapmadım, bekleyin bitince demedim. Mutfak aldı başını yürüdü. Anneanne çıtlatmış Başak’ın çocukluk bebekleri var diye. Dün uzun süreden beri vermek için beklettiğim en değerli hazinem 30 senelik barbielerimi açmıştım. Aslında hayalimde çok daha güzellerdi. Biraz tozlanmışlar. Şimdi çıkan barbieler daha fazla makyajlı, daha havalı kıyafetleri var. Annemin zamanında barbielerime ördüğü minik yün kazak ve eteği çok beğendiler. Teker teker ayakkabı koleksiyonuna bakıldı.


Çocuklar ne kadar fazla oyuncak görürlerse daha fazla var mı diye soruyorlar. Sade yaşamalı, ne kadar az o kadar iyi diye düşünürüm. Ancak, erkek kardeşimin de oyuncakları var deyince bir kez akıllarına girdi mi, hadi onları da açtık. Neyse ki, ikisi de küçük parçaları ağızlarına alma yaşını geçtiler. Kardeşimin kutusundan da irili ufaklı legolar çıktı. Bunca yıl nasıl saklamışız onları… Erkek kardeşimle uzun uzun lego oynadığımız zamanlar aklıma geldi. Ne evler, uçaklar, uzay gemileri yapardık… Belki uzun süre TV izlemeyi istiyorum demek yerine legolarla oynayalım diye sorarlar şeklinde düşündüm.

Gelelim günün aktivitesine, daha dün anlatmıştım, legoları yıkayacağız, barbieleri sileceğiz,  sonra da oynayacağız diye. Bir girdik banyoya, kap kap su hazırladık, elimize aldık süngerleri. İki minik kızım ve ben legoları bir sabunluyoruz, sonra da durulama suyuna koyup havlularda kurutuyoruz. Yaparken tabii her yer ıslandı, kızlar da baştan aşağı sırılsıklam oldular. İşimiz bitince yemek yiyelim dedik. Aaa o da ne? Büyük kızımda bir ağlama. Yemek istemiyor, kucak istiyor. Sonra anladım derdini. Sen yap kendine göre bir oyun programı çocuklar sever diye, meğer onun bana mutfağında yaptığı yemeği yememişim diye üzülüyormuş. Benimle oynamıyorsun diyor. Eeee, kendi oyuncak yıkama işini çocuk zevk alır diye ona yaptırsan da o yine hayalindeki oyunu oynamadığında hiç oynanmamış sayıyor. Gerçek yemeği es geçtik, gittik oynadık birlikte,  yemeğini ikram ederken gözlerinden mutluluk ve gurur akıyordu. Ben de devamlı gülümsedim.

İşte bugün tekrar çocuklarla ilgili bir gerçeği öğrendim.

O kadar çok oyuncak, bizim yarattığımız oyunlar hepsi aslında çocuğu mutlu edecek sanıyoruz. Yanılıyoruz. Çocuğu mutlu eden şey birlikte yaratıcı, hayalindeki oyunlarını onun yönlendirmesi ile oynamak. Pek fazla oyuncağa da gerek yok. Böylece kendisi düşünmüş, hayal etmiş, yaratmış, oynatmış ve idare etmiş oluyor. Sanırım sağlıklı ve kendine güvenen bireyler yetiştirmenin yolu buradan geçiyor. Peki bir şeyi kendisi düşünmüş gibi hissettirip yaptırmak??? İşte o da bizim oyunumuz olsun ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder