18 Ocak 2013 Cuma

Hizan notları

Hizan'ı 2010'da dip bucak dolaşmıştık, sevgili Behvad Şerefhanoğlu ve oğlu Barzan ile beraber. Güzel yerlerdir. Öğretici üstelik.

Hizan’daki 180 civarında köy adının 140 kadarı Ermenicedir. Otuz tane kadar Kürtçe köy adı sayabiliyorum. Öz adı Türkçe olan tek yerleşim, şimdiki Hizan ilçe merkezi olan Karasu köyüdür. 1878 olaylarında eski ilçe merkezi olan Nefsi Hizan (şimdi Kayalı) kasabası tahrip olunduktan sonra, bölgenin yeni idare merkezi olmuş. (harita).

Xizan için Ermenice sözlükte şu anlamları buluyoruz: 1) sürgün, göçmen, başka yerde eğreti yaşayan kimse ve eğreti yaşanan yer; 2) gelin. Arasan kimbilir ardında ne hikâye vardır.

Türkiye’nin en ulaşılmaz, dağlık bölgelerinden biridir. Eskiden Hakif, Uçum, Spayert, Gargar ve asıl Hizan olmak üzere beş (veya altı) beylikmiş. Her birinin harabe kalesi var. 1840-öncesi idari yapıya ilişkin hiçbir bilgi bulamadım. O devirde nüfusunun hemen bütünüyle Ermeni olduğu anlaşılıyor. Bir miktar Kürt de belki varmış; ama bölge geniş çaplı hayvancılığa müsait olmadığı için, aşiret nüfusunun köklenmesine fırsat olmamıştır.

1840’larda, Tanzimat hamlesi gereğince etraftaki Hakkâri, Bitlis ve Cizre (Kürt) beyliklerinin tasfiyesinden sonra sosyal dengeler altüst olmuş.

*
Molla Sadullah1850’lerde yalınayak bir derviş olarak Müks-Bahçesaray’dan kalkıp Hizan’a gelmiş. Oradaki Kürtleri etrafına toplamış. İstanbullu peder Natanyan’ın 1877 tarihli gezi raporunda aktardığına göre servet ve güç sahibi olmuş. Nakşibendiymiş galiba, ya da Kadirî, şimdi anımsayamadım.

Mollanın oğlu Şeyh Celaleddin iktidarının çapını büyütmüş. Mal mülk ve davar sahibi olmuş. Davarını besleyebilmek için “istediği dağı ve ormanı zaptetmeye, ayak bastığı her yeri işgal etmeye” başlamış.  Birtakım Ermenilerin malına musallat olmuş. Zengin Ermenilerden Murad adlı birinin saray misali evini zaptetmiş – ki şimdi köy statüsünde olup Hizan şeyhlerinin mülkü olan Gayda arazisidir. Murad'ın direnmeye kalkan kardeşini bıçaklatmış. Hizan (eski) merkezdeki Surp Harutyun kilisesini yıktırarak taşıyla ev ve tekke inşa ettirmiş. Ermenilerin birçoğu onun hizmetine girmiş. Mal sahibi olan adam kendi tarlasında maraba olmuş, “karıları hizmetçi, çocukları rençber” olmuşlar.[1]

1877’de Rus savaşı çıkınca, Hizan Ermenilerinin bir bölümünün Ruslardan medet umduğu anlaşılıyor. En azından Celaleddin’in 1878’de giriştiği katliamın gerekçesi olarak söylenen şey bu. Ben hikâyeyi Ermeni tarafından okuduğum için, işin o yönüne dair pek bilgi bulamadım.

Katliamın sonuçlarını, İstanbullu peder Eprigyan’ın 1902 basımı Coğrafya Sözlüğü’nde aktardığı ayrıntılı tablolardan izleyebiliyoruz.[2]Eprigyan’a göre 1860 tarihinde 110 küsur köyde toplam 4324 hane olan Ermeni nüfusu 1880’de 1014 haneye düşmüştür. Kırktan fazla Ermeni köyü ve kasabası tamamen boşalmıştır. Eski Hizan kasabasından anlatılana göre bir gecede 1500 kişi göçmüş ve kasaba tamamen terk edilmiştir. İlçede bulunan manastır ve kiliselerin büyük bir kısmı 1880 itibariyle metruk ve yıkıktır.

Yine Eprigyan’ın bir başka kaynaktan aktardığı kısmî bilgilerden, Ermeni nüfusun 1895’te, 1880’e oranla yaklaşık bir kat arttığını görüyoruz. Aradaki fark belki kaynakların birbirini tutmamasından kaynaklanabilir. Kaçanların geri dönmesi ya da bir müddet Müslüman görünmeyi tercih edenlerin asıllarına rücu etmesiyle de alakalı olabilir. Bilmiyorum.

Eksilen 2000 ila 3000 hane (10 ila 15 bin kelle) nüfusun tamamının öldürüldüğünü sanmıyorum. Benzer vakaların çoğunda olduğu gibi, eksilenlerin bir kısmı, korku veya çıkar veya fırsat saikiyle din değiştirmiş olanlardan ibaret olmalıdır. Nitekim bugün bile o havalide (Bahçesaray, Hizan, Çatak…) kimin ne kadar Kürt, ne kadar başka şey olduğunu anlamak sanıldığı kadar kolay değildir. İkinci bardak çaydan sonra işler çatallaşır.

*
Şeyh Celaleddin hikâyesi, Ermeni yazar Raffi’nin 1884’te Moskova’da yayımladığı Celaleddin adlı romanının konusunu oluşturur. Ermeni devrimci edebiyatının ilk ve en ünlü klasiğidir. Konusu bildik: Memleket baskı ve zulüm altında inlemektedir; gerici din adamları halkı savunmaktan acizdir; Ermeni genci Serhad onları eleştirir, silahlı direnişin meşru olduğunu savunur, kahramanca çatışarak ölür. 1880-90’larda bir kuşak Ermeni gençliği bu romanla coşmuş, silahlı mücadele ve devrimci örgüt heyecanına kendini kaptırmıştır.
Celaleddin soyundan gelen Hizan şeyhleri 1970-80’lere dek ilçenin mutlak hakimi konumundaydılar. Bugün etkileri biraz azalmış görünüyor. Eski politikacılardan Kâmuran İnan, abisi Abidin İnan Gaydalı ve onun oğlu Edip Safter Gaydalı bu ailedendir.

[Serhad ve Murad diye Ermeni adları da olabiliyor, evet.]

*
İspayert(Ermenicesi Spargerd, yeni adı Sağınlı) bucağı, Hizan’ın da en uzak ve ulaşılmaz kesimidir. Vadinin üç kolundan en sağdakinin ta sonunda Nurs köyü bulunur. Dağın kovuğuna sıkışmış, birkaç haneden oluşan bir yerdir. İnsana sanki kaça kaça gelip buraya sığınmışlar hissini verir. 1960’tan sonra resmi adı Kepirli idi, 2012 Haziranında Nurs adı iade edildi.

Belli ki eskiden önemsiz bir yermiş. Natanyan’ın (1877), Eprigyan’ın (1880-1895) ve Kevorkian’ın (1914) köy listelerinde adı geçmiyor. En erken 1928 tarihli Dahiliye Vekâleti listesinde izini bulabildim. Aslı Nork olmalı, “yeniler” veya “yenievler” demektir. Ermenice yer isimleri çoğu zaman nominatif değil akkuzatif halinde kaydedilir, bunun da akkuzatifi Nors olur.

[Doğudaki pek çok yerde bu k/s ikilisiyle karşılaşırız. Misal: Dunk/Dunıs (Ahlat’ta Tunus mahallesi), Arkunik/Arkunis (Olur Ilıkaynak köyü), Tağunk/Tağuns(Erzurum Köprüköy’de Karataşlar köyü), Xozunk/Xozunıs(Erzincan Aydoğdu köyü), Garcgank/Garcganıs(Refahiye ilçe merkezi), Pertk/Pertıs (Şenkaya Zümrüt köyü), Punk/Punıs (Hizan Derince köyü) vs. Her iki biçime Türkçe ve Ermenice kaynaklarda rastlarsın, aklın karışır.]

Nurs civarındaki mezraların adları Nırpan, Lvar, Nerkin Godens, Arkin veya Harkin, Tağik, Ant, Aros, Pandıs. Hepsi Ermenice – narinler, çanak, nadaslık, mahallecik vesaire, gayet sıradan isimler. İlk beşinin ahalisi 1914 itibariyle tamamen veya kısmen Ermeni imiş. Nors mahallesinin eski durumunu, az önce dediğim gibi, bulamadım.

Nurs köyünde Bediüzzaman çeşmesi önünde




[1] Arsen Yarman, Palu-Harput 1878, Derlem Yay. 2010, Sf. I.142 ve devamı.
[2] H. S. Eprigyan, Pnaşxarhig Pararan, Venedik 1902. Sf. II.170-175.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder