Kalın ta ile FTR فطر: yarmak ve yaratmak. Ne alaka?
Kuran’da “yarmak, yırtmak” anlamıyla beş yerde geçiyor. FuTûr “yarık, yırtık” (67.3), yatafaTTaru “yarılır, yırtılır” (19.90, 42.5), es-semâ infıTâret “gökyüzü yarıldı” (82.1). Kamus ve Mu’cem ana anlam olarak bunu vermişler. Lane sözlüğü de öyle yapmış. Masdarı faTr imiş.
İkinci ve daha yaygın anlamı elbette “yaratmak”, özellikle tanrıya atfedilen bir eylem. FıTrat فطرة “yaratılış”, yahut Türkçede yakın dönemde anlam ayrışmasına uğrayan yazım şekliyle, “yaradılış”. O t ile d arasında ciddi bir metafizik uçurumu vardır, bilmem farkında mısınız? Şöyle. Yaradılış derken bir şeyin (insanın, hayvanın, eşyanın, dünyanın), herhangi bir müdahaleye veya zamanın aşımına uğramadan önce mevcut olduğu varsayılan öz otantik halini, yahut “doğasını” kastediyoruz. Bunun belli değişmez davranış kalıplarına, yasalara, varoluş ilkelerine, Aristocu tabirle bir ousia’ya sahip olduğunu da varsayıyoruz. Sonradan “bozulabildiğini” varsayıyorsak, demek ki bu nesnenin “bozulmamış” bir hali de mevcut olmalı. Tanımlayabiliyoruz, “aslı budur” diyebiliyoruz.
Halbuki düşünürsen t ile yaratılış bunun tam zıddı bir kavram. Amcanın canı istedikten sonra istediği gibi yaratır, 99 bacaklı üçgen kedi de yapar, güneşi batıdan da doğurur, Filistinli gariban bir kızı bir sözüyle hamile de bırakabilir. Keyif onun değil mi? Mecbur mu illa fıtrat üzere fıtr etmeye?
Bizim Hintli swami bu mevzulara değinmişti birkaç kez de kimse çok ciddiye almadı. Eğer tanrı, eşyanın tabiatına – fıtratına – aykırı iş yapamıyorsa, demek ki eşyanın tabiatı tanrıdan önce gelir; tanrı yasakoyucu değildir, olsa olsa icra memurudur. Yok tanrı eşyanın tabiatıyla oynayabiliyorsa, o zaman dünyada herhangi bir şeyi anlamaya imkân yoktur. Manyak bir diktatörün gerçekdışı aleminde kayıpsın. Tevekkül eder susarsın. Tanrı var desen de fark etmez, yok desen de fark etmez, çünkü anlam kalmaz geriye.
Ya, işte böyle.
*
Fiilin diğer anlamlarına girdiğimizde işler hepten karışıyor. Üçüncü anlam: “hamursuz ekmek yapmak, hamurun kabarmasını beklemeden yoğurup pişirmek”. Dördüncü anlam: “devenin sütünü sağmak, meme ucunu iki parmak arasında sıkmak”. Türevlerde görülen beşinci anlam, “oruç açmak”, İngilizcesi to break fast. Dolayısıyla: “kahvaltı etmek”. Bildiğimiz ifTâr. Ramazan sonundaki bayramın Arapçası da îd el-fıTr’dır, oruç açma bayramı, bilirsiniz.
Türevlerden fuTr: ciltte veya bir bitki üzerinde patlak veren kabartı, siğil, sivilce, tomurcuk, her çeşit mantar, özellikle İngilizcede “kurbağa boku” (toadstool) adı verilen bir tür şekilsiz mantar. Bunun besbelli meme ucu hadisesiyle bir alakası var. “Tomurtmak” gibi bir şey düşün. FiTr yeni oluşan üzüm veya ağaçta biten taze yemiş imiş. Bu da bir çeşit tomurma yahut tomurcuklanma hali. Türkçesi pıtrak ve pırtlamak da olabilir sanki.
Şimdi bak hele! Yunanca physisφύσιςneydi? 1. kabarma, şişme, siğil, tomurcuk, 2. hayvan boku, bizde fışkı diye geçer, 3. ele gelen ve üç boyutu olan ve şekil alan her şey, varoluş, varlık. Oradan da, “varolan şeyler bilimi” anlamında physiká tabirini türetmişti Aristo baba. Arapçası ilm-i fıtrat olur elbette.
*
Arapça türevlere devam. Sıradaki faTîr: “kabarmamış hamur”. Daha doğrusu, xamîr (hamur) sözcüğü Arapçada zaten “mayalanmış, kabarmış” demek olduğuna göre, “kabarmamış hamur” oksimoron olur, “kabarmamış un bulamacı” demek lazım. Îd el-faTîr Yahudilerin hamursuz bayramının adıymış; diğer adı İbranice pesax’tan פסח aktarmaca îd el-fıSh فصح, Yahudi takvimindeki Nisan ayının yedisinde başlar ve bir hafta sürer. İşlenmemiş, olgunlaşmamış, kıvamını henüz tutmamış olan her şeye de fatîr denebilirmiş, mesela kıvamını tutmamış çamur harcı, tabaklanmamış deri, ya da olgunlaşmamış bir fikir.
Son olarak tafâTîrتفاطير: genç kız ve erkeklerin yüzünde beliren kabartılar, ergenlik sivilcesi. İlk yağmurdan sonra bozkırda biten otlara da bu anlamda tefâtîr denirmiş. Hımm, “yarma” fikriyle “kabarma, tomurcuklanma” fikri arasındaki köprü bu olabilir mi? Türkçesine “pırtlama” mı desek?
*
Yarmakla yaratmak hadi bir yere kadar da, oruç açmakla ne alakası olabilir?
Jastrow yardım eder belki deyip açıyoruz Aramice sözlüğü, sf. 1157, PTR פטר maddesi, kalın ta ile. Birinci anlam: yarıp açmak. Yalnızca yarma değil, yararak açma işini vurgulamış, to break open yani. Mesela çocuk doğumunda rahmin açılması da pâTar oluyor. İkinci anlam: kapalı bir şeyi açmak, salmak, serbest bırakmak, izin vermek. Dolayısıyla: hukukta bir akit veya yükümlülükten azat etmek, beraat vermek, cezasını iptal etmek, vergiden muafiyet tanımak.
Arapça F İbranice ve Aramicede P olur malum. Şurada harikulade bir tablo var, İngilizcesi olanlara: http://en.wikipedia.org/wiki/Semitic_languages#Phonology
İki mesele netleşti burada, en azından benim kafamda. BİR, “yarmak” eylemiyle “oruç açmak” arasındaki bağ anlaşıldı. [Araplarda eskiden beri oruç var mıydı, yoksa “oruç açma” özel anlamı Yahudi veya Hıristiyan Aramicesinden alıntı mıdır?]. İKİ: Pesah bayramındaki hadise İbrahim’in oğlunu kurban etme yükümlülüğünden kurtulması, o anlamda bir “azatlık” ya da “beraat” olduğuna göre o mesele de aydınlandı sayılır. Acaba Arapçadaki “kabarmamış hamur” anlamı tamamen kültürel midir? Yani bir Yahudi töresinden alınıp bağlam genişlemesine mi uğratılmış? Öyle olmalı sanırım.
Jastrow’a devam. PoTorפֶטֶר neymiş? İlk doğan yavru; “rahim açan” gibi bir anlamdan geliyor belli ki. İnsan için de kullanılırmış, deve ve at için de. Buradan acep “kabartı, yumru, tomurcuk” anlamına bağlayabilir miyiz? Aha: paTrûzâ פַטְרוזא “prematüre yavru, cenin”, paTrayot פַטְרָיות bizde domalan dedikleri yeraltı mantarı, trüf yani. Şekilsiz bir yumrudur. Yunancası vallahi physiks imiş “ur, yumru” anlamında.
*
Karıştı mı kafanız? Normaldir, benimki de karıştı. Bir daha baştan okumalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder