Biz bu bayramda da büyüklerimizin yanındaydık.
Bayramın bayram olduğunu hep birlikte anlamak için...
Hepimize iyi geldi bu bayram...
Bahçenin son domateslerini bahçeden sildik süpürdük varır varmaz ilk iş hemen. Güzün tadı üstündeydi...
Geçtiğimiz bayram köy pazarını süsleyen pembe domatesler bu bayram yoktu pazarda...
Altın Çilek meyvesini dalından yedik. Çocuklar o kadar çok sevdiler ki, bir tane de ben balkona eksem mi diye düşünüyorum.
Taze palamut, fırında...
Yanında köy ziyaretimizde elimize tutuşturulan mis gibi bahçe marulu ile koca bir salata
Kestaneler köylüden, onları kebap yapması dedemizden...
Patatesler bahçeden minik minik son kalanlardan...
Kahvaltıya yine bahçeden toplama biberler, az zeytinyağında ...
Kahvaltıya illa ki muhlama... Bu bayram fotoğrafını çekememişiz, bir önceki bayramın muhlamasıdır aşağıdaki... O koca çekirdekli köy salatalıkları ise eşimin favorisi...
Güzel kahvaltı sofraları devam etti...
Ama en güzeli bayramın son gününde bizi uğurlayan sofraydı. Hava o kadar güzeldi ki balkona
taşındık.
Havanın güzel olacağı önceki günden belli idi. Gökyüzü yıldız dolu...
Tatlı olarak da buraya yansımayan beni Münevver Ablanın reçellerinin tadına götüren Itırlı Sütlaçlar...
O kadar çabuk tükendi ki bir tek fotoğrafını çekmeye bile fırsat olmadı :) Üstelik ayrı günlerde iki kez yapılmasına rağmen
Normal sütlacı yapıp kaynadıktan sonra daha sıcakken 5-6 yaprak ıtır yaprağını sütlacın içine atıp, karıştırıp bekletiyorsunuz. 10-15 dakika bekletip sütlacı kaselere servis etmeden önce ıtır yapraklarını çıkarıyorsunuz. Mis gibi ıtır kokulu sütlaçlar yenmeye hazır...
Köy sütünden bol kaymağı üstünde cevizli kadayıf
Bu kadar yedik içtik ancak gezmeyi de ihtmal etmedik.
Bayramın ikinci günü önce Bartın merkeze sonra da bir köye eski bayram geleneklerini görmeye gittik. İkiz danaları gördük sevdik. İpek'in hayvan sevgisi inanılmaz. Sadece hayvanlara değil bütün bebeklere çocuklara karşı sevgi dolu...
Avuç avuç domates yedik yine...
Köyde o kadar çok tavuk vardı ki yürürken büyük dikkat gösterdik birini ezmemek için... Köy yerinde elmaları samanların otların içinde sakladıklarına şahit olduk. Görünüşlerinin kötü olduğuna bakmayın. Yediğim en lezzetli elmalardı desem çok abartmış olmam.
K
Köy evi bizi eli boş gönderir mi hiç? Ceviz, elma, marul, kara lahana, muşmula... Toprak ne verdiyse...
Bayramın 3. günü; Gökgöl Mağarası. Toplam uzunluğu 3350 mt olmasına rağmen sadece 875 mtsi turizm amaçlı açık olan mağarayı çocuklar görsün diyerek gezdik özellikle. Mağara içinde bir akarsuyun yol bulup aktığını çağıltısından anlıyorsunuz. Bir dere çıkıveriyor birden yanınızda, sonra kayboluveriyor. Sarkıtlar, Dikitler, Akıtmataşlar inanılmaz...
Mağara bizde derin izler bıraktı. Bir de çıkmayan çamur lekeleri :) Birkaç gün sonrasında defalarca yüksek sıcaklıkta yıkayıp leke çıkarıcı içinde bekletsem de İpek'in çorapları ve Can'ın açık renk pantolonunu çamur lekesinden kurtaramadık. Artık çok özel bir çamur ya da kil olduğunu düşünmeye başladım:)
Mağara dışında üzerimizde yazlık kıyafetlerimiz olmasına rağmen mağara içinde polarlarımıza sarıldık. Bu durumu bildiğimizden temkinliydik. Sizde gidecek olursanız aklınızda olsun:)
Velhasıl bayram bayram gibiydi bizim için. Dönüş yolu nazar boncuğu oldu, İstanbul-İzmit dönüş trafiği her zamanki gibi çileliydi.....
Nazar boncuğu olsun o da artık dedik. Önemli olan sağ salim evimize dönebilmekti...
Her bayramın aynı tad ve güzellikte geçmesi dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder