7 Kasım 2012 Çarşamba

De ki: Onlar mümindir, inanmazlar


Kimilerine göre kutsal metin bir aksiyomatik sistemdir; çeşitli vecheleriyle tek bir hakikati ifade eder. Ayrıntılarının her biri o temel gerçeğin bir ifadesi veya yansımasıdır. Dolayısıyla o metni değerlendirmek, ancak bütününü ele almakla mümkündür. Herhangi bir parçasından anlam çıkarmaya çalışmak, adeta TANIM GEREĞİ, kutsal metne haksızlıktır.

Oysa seküler bakış sahibi biri böyle düşünmez. Müminin "kutsal" dediği yerde o, tarihi süreçte oluşmuş, günün koşullarına göre düzeltilmiş, tutarsızlıklarla ve insani zaaflarla dolu bir metin görür. Yahudi Kutsal Kitabı bin yılda oluşmuş. Yeni Ahit ikiyüzelli yılda istikrar bulmuş. Kuran (en azından) 23 yılda derlenmiş. Elbette birbirini tutmayan yerler olacak. Akşamdan sabaha yazdığın bir metinde bile tutarsızlıklar olmuyor mu?

*
Ahlak yargıları evrenseldir. Dolayısıyla, tarihin herhangi bir aşamasında bir zümre insanın kutsal saydığı her metin, herkesin tasvip edeceği birtakım ahlaki söylemleri DE içermek zorundadır. İnsan öldürmeyin, ananıza babanıza saygılı olun, düşmanınıza adil davranın, cariyelerinizi çok dövmeyin, dişlerinizi fırçalayın, vs.

23 sene liderlik yapmış bir adamın her söyleminin tutarlı olması mümkün mü? Her önermesinin çirkin ve yanlış veya art niyetli olması mümkün mü? Elbette güzel şeyler de söylemiş. Stalin bile, tüm tanıkların ifadesine göre, kişisel ilişkilerinde son derece sempatik ve alçak gönüllü bir adammış.

*
Saraswati'nin Kur’an eleştirisi iki noktada yoğunlaşıyor: partizanlık ve cahillik.

Birinci hususta diyor ki, Kuran'da alttan alta yürüyen, her üç beş ayetin birinde kendini gösteren, yanlış ve tehlikeli bir damar var. Tarafgirliği öven, aidiyeti/itaati hakikat arayışının önüne koyan, bu uğurda şiddeti ve zulmü mazur gören, tanrıya keyfîlik ve zorbalık atfeden bir damar bu. Bunlar kötüdür ve tehlikelidir. Bunlarla çelişen BAŞKA bazı ifadeler olması bunların yanlışlığını ortadan kaldırmaz. Kuran'ı baz alan Müslümanlar şüphesiz onda bazı hakikat ve ahlak nüveleri bulabilirler. Ama diğer yandan, bu yanlış öğretileri de, kendi zulümlerini ve ahlakdışı davranışlarını temize çıkarmak için kullanabilirler. Tarih boyunca bunu sık sık yapmışlardır, ve günümüzde de Müslümanlara yöneltilen birçok eleştirinin temelinde tastamam bunlar (tarafgirlik, asabiye, şiddete yatkınlık vs.) vardır.

İkincisi: Kuran'da bariz birtakım cahillik (hem olgusal hem ahlaki cahillik) örnekleri vardır. Bunların varlığı şüphesiz kitabın değerini sıfırlamaz. Yeterince ararsan herkeste bulursun cahillik. Ama bunlar, bu kitabın tek ve mutlak yol gösterici olarak kabul edilemeyeceğini kanıtlar.

İmdi, Kuran'ın mutlak hakikatini VERİ kabul eden birinin bu itirazlara vereceği cevap basittir. De ki Kuran'da ahlaklı ve ahlaksız görünen pasajlar var. Cevap: Esas olan ahlaklılardır. Ahlaksız olanlar istisnadır, veya ahlaklı öğretinin ışığında okunmalıdır, veya onu değil bunu kastetmiştir, veya günün koşulları onu gerektirmiştir, veya hadisçiler yanlış yorumlamıştır vs. vs. vs. De ki Kuran'da cahillikler ve bilgelikler var. Cevap: Esas olan ikincisidir. Cahilce söylemler ya mecazidir, ya gizli hikmetlere sahiptir, ya sonradan lağvedilmiştir, ya Arapçası yanlış yorumlanmıştır vs. vs. İnsan aklı yaratıcıdır: yüzlerce yıl boyunca uğraşan bir sürü zeki insan hiç şüphesiz her çelişkiyi bin türlü yorumlayıp safsataya boğmayı başarır.

Yani ki Kuran'ın mutlak hakikatini veri kabul eden birini bu argümanlarla ikna etmenin imkânı ve ihtimali yoktur. Kabul.

Ama Allaha şükür Kuran'ın mutlak hakikatini veri kabul etmeyenler de var dünyada, hem de epeyce. Çoğu ateist filan da değil, bildiğin kafası karışık sıradan insanlar. İşte onlara Saraswati'nin (ve birçok benzerlerinin) argümanları ikna edici geliyor.

Ya da gelebilir, en azından.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder