10 Kasım 2012 Cumartesi

Swami Saraswati'nin İslam Eleştirisi (kısım 3)


37. “Allah dilediğine sınırsız rızk verir. (2.212)”

Cevap: Allah kişilere iyilik ve kötülüklerine bakmadan mı rızk verir? Eğer öyleyse iyilik ve kötülük yapmak arasında fark yoktur. Nimet (rızk) ve keder (ceza) hasadı Allah’ın keyfine bağlıdır. Bu yüzden Müslümanlar din ve ahlaka kulak asmadan istediğini yapabilir. Oysa dünyada Kuran’a inanmadığı halde adil ve ahlaklı olan pek çok insan vardır.

38. “Sana, kadınların ay hali hakkında sorarlarsa de ki: 'O bir ezadır. Aybaşı halinde iken kadınlardan el çekin, temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman, Allah'ın size buyurduğu yoldan yaklaşın.’” (2.222) “Kadınlarınız sizin tarlanızdır, tarlanıza istediğiniz gibi girin. (2.223) ”

Cevap: Kadınlara ay halinde yaklaşmamaya dair söylenen şey doğrudur. Fakat erkeklere kadınları tarla gibi görmeyi ve istedikleri zaman onlara girmeyi öğütleyen sözler onları cinsel aşırılığa ve nefse teslim olmaya teşvik eder.

39. “Her kim Allah’a güzel bir borç verir, Allah o borcu misliyle artırarak geri öder.” (2.245)

Cevap: Tanrının ödünç almakla ne işi olabilir? Tüm dünyayı yaratan, yarattığı insandan neyi ödünç alabilir. Bunlar düşünülmeden söylenmiş sözlerdir. Allahın serveti mi tükenmiş? Sermayesini mi batırmış ki şimdi ihtiyaçlarını gidermek için borç istiyor, üstelik ödünç aldığını misliyle geri ödemeyi kabul ediyor? Dürüst bir iş adamı veya banker böyle bir vaadde bulunur mu? Ancak müflisler ve geliriyle giderini karşılamayı bilmeyenler böyle yöntemlere başvurur; tanrı ise asla.

40. “İçlerinden bazıları iman etti, bazıları da inkâr etti. Allah dileseydi onlar savaşmazdı (öldürüşmezdi); lâkin Allah dilediğini yapar.” (2.253)

Cevap: Savaşlar tanrı dilediği için mi olur? Tanrı dilerse günah ve kötülük işleyebilir mi? Günah ve kötülük işleyen tanrı, tanrılık vasfını kaybeder. Dolayısıyla Kuran’ın tanrı tarafından yapılmadığı, erdemli ve bilge biri tarafından yazılmadığı açıktır.

41. “Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır (Allah içindir). Onun tahtı gökleri ve yerleri kaplar.” (2.255)

Cevap: Tanrı gökte ve yeryüzünde olan her şeyi kendisi için değil insanlar (mahluklar) için yapar; zira eğer tanrı sonsuz ise, kendisi için bir şeye ihtiyacı yoktur. (…)

SN notu: Tek cümlede monoteizm reddiyesi! Bence sırf bu cümle için bu kitap okumaya değer.


42. “İbrahim, 'işte Allah güneşi doğudan doğurtuyor, sen de batıdan doğurtsana' dedi. O kâfir şaşırıp kaldı. Allah zulmedenlere doğru yolu göstermez.” (2.258)

Cevap: Bu sözler cehalet belirtisidir. Güneş batıdan ya da doğudan bir yere çıkmaz; sadece kendi ekseni etrafında döner. Bundan da Kuran’ı yazan kişinin coğrafyadan ve astronomiden habersiz olduğu anlaşılıyor.

Ahlak ve doğruluk yolunda olanların Müslümanların tanrısına ihtiyacı yoktur, onlar zaten doğru yoldadır. Doğru yolun gösterilmesine asıl muhtaç olanlar zalimler ve günahkârlardır. Allah onlara doğru yolu göstermez ise kime gösterecek? Kuran yazarının doğru yoldan habersiz olanları aydınlatma ödevini yerine getirmemesi büyük bir hatadır.

43. “(Allah İbrahim’e) ‘Dört tane kuş tut, onları parçalayıp her dağın üzerine bir parça koy, sonra onları çağır; koşarak sana gelirler.’ dedi.” (2.260)

Cevap: Bravo! Müslümanların tanrısı demek ki hokkabazlar gibi numaralar yapıyor. Tanrının yüceliği böyle gösterilerle kanıtlanır mı? Bilge insanlar şüphesiz böyle bir tanrı fikrini kabul edemez; ancak cahiller böyle kandırılabilir. Bu (cahiller tarafından benimsenmek) ise tanrıya onur getirmez, onu değersizleştirir.


44. “Allah hikmeti ancak dilediğine verir.” (2.269)

Cevap: Allah dilediği kişiye hikmet veriyorsa, demek ki dilemediği kişiyi bilgelikten mahrum etmektedir. Bu davranış kötülüktür ve dinsizliktir. Tanrı, kişilerden bağımsız olarak herkese iyiliği ve bilgeliği öğütler. Mutlak (sınırsız) olan, kimseden yana taraf olamaz.

45. “Allah dilediğini affeder ve dilediğini cezalandırır. Allah güçlüdür.”

Cevap: Hak etmeyeni affetmek ve hakkı olanı cezalandırmak adaletten yoksun bir zorbanın davranışıdır. Allah dilediği kişiye erdem ve dilediğine kötülük veriyorsa, erdem ve kötülüğün sorumluluğu o kişilere ait değildir, dolayısıyla o kişilerin ödüllendirilmesi veya cezalandırılması doğru olmaz. Bir asker kumandanının emriyle bir kişiyi öldürürse, cinayetle suçlanamaz. Aynı nedenle, Allah’ın kendisi için takdir ettiği kötülüğü yapan kişi de, bu eyleminden ötürü suçlanamaz.

46. “Bundan daha iyisini size haber vereyim mi? Takva sahiplerine, Rab'lerinin katında, altından ırmaklar akan, ebediyen orada kalacakları cennetler, temiz eşler ve Allah'ın rızası vardır. Allah kullarını gözetir.” (3.15)

Cevap: ……….
SN notu: Bu ayetin cevabını çevirmiyorum. Ömer Hayyam da benzer şeyler söylemiş.

47. “Allah katında (doğru) din, şüphesiz İslam'dır. (…) Allah'ın ayetlerini inkâr edene, Allah’ın hesabı çabuktur.” (3.19)

Cevap: Tanrı sadece Müslümanların tanrısı mıdır, yoksa herkesin tanrısı mıdır? İslam bundan 1300 yıl önce ortaya çıkmadan önce tanrısal din yok muydu? Bunu iddia eden bir kitap, hakkaniyetten yoksun biri tarafından yazılmıştır.

SN notu: Burada “ayet” sözcüğüyle kastedilen eğer Kuran ayetleri ise, o zaman İslam dininin diğer tektanrılı dinleri (İbrahimî dinleri) de kapsadığına dair yaygın iddia geçerliğini kaybeder. Çünkü Kuran ayetlerini reddedenin – örneğin Muhammed’in peygamberliğini tanımayan bir Hıristiyan veya Yahudinin – Allah tarafından cezalandırılacağı bildirilmiştir.

Allahın daha önce İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya “İslam” dinini tebliğ ettiğini kabul etsek bile yazarın itirazı haklılığını korur. Hintlilere ve Çinlilere neden etmemiş? Ve şayet etmişse, her yaptığı işten dolayı sık sık böbürlenmeyi seven bu tanrı, neden Kuran’da bundan söz etmeyi unutmuş?


48a. “Her nefse kazandığı (hak ettiği) kadar ödenecektir, ve haksızlık olmayacaktır (3.25) De ki: 'Ey mülkün sahibi olan Allah'ım! Mülkü dilediğine verirsin; dilediğinden çekip alırsın; dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; iyilik elindedir. Doğrusu Sen, her şeye kadirsin.” (3.26)

Cevap: Herkese hak ettiği ödenecekse, affa ve merhamete yer yoktur. Yok eğer af ve merhamet olacaksa, o zaman hak yerini bulmayacak ve adaletsizlik olacaktır. Eğer Allah dilediği kişiye, hak etmediği halde mülk bağışlıyorsa Allah adaletten yoksundur.

48b.“Müminler, müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, o artık Allah’tan değildir. Onlardan (kâfirlerden) korkunuzdan böyle yapıyorsanız, Allah’tan da korkmak gerekir..” (3.28)

Cevap: Tarafgirlik öğretisine bakın! İslam dinine mensup olmayanlar “kâfir” adıyla aşağılanmakta ve Müslümanlara onlarla dostluk etmemeleri, buna karşılık kötü de olsalar Müslümanlarla dostluk etmeleri öğütlenmektedir. Böyle bir öğreti, tanrıyı tanrılık vasfından çıkarır. Bu nedenle Kuran, hakikati değil tarafgirliği öğreten bir kitaptır ve bu yüzden Müslümanlar hakikatten habersiz ve cahil kalmışlardır.

48c. “De ki: 'Allah'ı seviyorsanız bana uyun. O zaman Allah da sizi sever ve günahlarınızı bağışlar. Allah affeder ve merhamet eder'.” (3.31)

Cevap: Muhammed, kendisine inanırlarsa tanrının onları seveceğini ve tarafgirlik günahını işlerlerse günahlarının affedileceğini söylüyor. Bunu söyleyen bir insanın kalbi temiz değildir ve hakikate saygısı yoktur. Dolayısıyla bu kişinin kitabı tanrının öğretisi olamaz.

SN notu: Buradaki “günah” kavramına dikkat ediniz. En büyük erdem hakikate (hakka) saygıdır. Tarafgirlik, hakikati/hakkı göz ardı etmeyi gerektirir. Dolayısıyla günahtır. İslam peygamberi, burada, eğer benim lehine günah işlerseniz günahlarınız bağışlanır diyor.

Bu paradoksun yegâne çözümü, peygamberin bizatihi hakikatin kendisi olduğunu ileri sürmektir. Nitekim Hıristiyan dini, adeta kaçınılmaz bir mantıkla, İsa’nın logos ve tanrı olduğunu iddia etme noktasına varmıştır. Müslümanlık, Kuran’ın açık ifadesi karşısında bu çözümü benimseyemese de, bu yönde kuvvetli eğilimlere sahiptir.


49. “Melekler dedi ki, Ey Meryem! Allah seni seçti ve arındırdı, seni alemin tüm kadınlarından üstün tuttu.” (3.42)

Cevap: Allah ve melekleri bugün kimseyle konuşmadığına göre eskiden nasıl konuşmuş olabilir? Eski nesiller daha seçkin (erdemli) idiler, bugünküler değildir deseniz bu görüş doğru olamaz, çünkü Hıristiyanlığın ve Müslümanlığın ilk va’zedildiği dönemde o ülkelerdeki insanların bugünkünden daha cahil ve barbar oldukları bizzat bu dinler tarafından kabul edilmektedir. Akla aykırı olan bu dinleri kabul etmiş olmaları da bunu gösterir. Günümüzde insanlar daha bilgili ve akla daha saygılıdır; bu yüzden adı geçen sahte dinler hızla güçten düşmekte ve bilgi ufkunun altında kaybolmaktadır.

SN notu: Saraswati’nin eserinin İslama dair olan 14. bölümden bir önceki bölümü (13. bölüm), Hıristiyanlığa karşı eşit derecede güçlü bir polemiktir. Yazar her iki dini akla aykırı ve ahlaken sakıncalı bulmaktadır.

50a. “Allah dilediğini böyle yaratır. Bir şeyi dilerse ona ol der ve (o şey) olur.” (3.47)

Cevap: Müslümanlar başlangıçta Allah’tan başka bir şeyin olmadığına inandığına göre, Allah kime veya neye “ol” dedi? Varolan şey (varolmadan önce) neydi? Müslümanlar sonsuza dek çabalasalar bu sorunun cevabını veremezler. Çünkü bir nesne, doğal nedeni olmadan varolamaz. Bir şeyin doğal sebebi olmadan varolduğunu söylemek, insan vücudu ebeveyni olmadan varoldu demekle birdir.

50b. “Onlar (Yahudiler) hile yaptılar/tuzak kurdular, ve Allah da onlara hile yaptı/tuzak kurdu. Allah hile yapanların/tuzak kuranların en iyisidir.” (3.54)

Cevap: Hile yapıp tuzak kuran biri iyi bir insan olamaz, nerede kaldı tanrı olmak.


51. “Rabbinizin size gönderilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmez mi?” (3.124)

Cevap: Allah Müslümanlara 3000 melekle yardım etti ise, bugün onların tüm devletleri mahvolup yıkılırken niye yardım etmiyor? Bunlar insanları kandırmak için söylenmiş sözlerdir ve adalet duygusuna sahip bir insanı incitir.

SN notu: Eser Hindistan’da İslam ayaklanmasının İngilizlerce şiddetle bastırılmasından ve İslam (Muğal) sultanlığının lağvından kısa bir süre sonra yazılmıştır. Hindistan’ın diğer önemli İslam devletlerinden Oudh/Awadh nevvablığı da aynı tarihlerde tarihe karışmıştı.

52. “Rabbimiz (…) kâfirler milletine karşı bize yardım et. (3.147) “Allah sizin dostunuzdur. O yardımcıların en iyisidir.” (3.150) “Allah yolunda ölür veya öldürülürseniz size Allah’tan mağfiret ve rahmet vardır.” (3.157)

Cevap: Müslümanlar burada kendi dinlerinden olmayanlarla savaşmak için Allahtan yardım istiyorlar. Allah bu talebi kabul edecek kadar akılsız mıdır? Allah Müslümanlara savaşta yardım ediyorsa neden Müslümanların orduları yeniliyor ve devletleri yıkılıyor? Allah’ın Müslümanlara özel bir sevgi beslediği iddia ediliyor. Allah eğer herhangi bir mezhebin veya dinin tarafını tutarsa, adil/bilge insanların saygısını hak etmez.


53. “Allah size gaybı (gizli şeyleri) bildirecek değildir; fakat Allah resullerinden dilediğini seçer (ve gaybı ona bildirir). O halde Allah'a ve onun resullerine inanın;” (3.179)

Cevap: Müslümanlar eğer Allah’a şirk koşmuyor ve Allah’tan başka hiç kimseye tapmıyorsa neden inançlarında Muhammed’i Allah’a ortak ediyorlar? Kuran’da açıkça Allah kendisine gösterilen saygının Muhammed’e gösterilmesini talep ediyor. Bu durumda Allah’ın la şerik olduğunu söylemek imkânsızdır. Diğer yandan Muhammed’in sadece bir aracı olduğunu kabul edersek, o zaman Muhammed’in aracı olmasının zorunluluğu nereden ileri geliyor? Allah eğer Muhammed’i aracı etmeden işini yapamıyorsa, demek ki Allah sonsuz (sınırsız) değildir, acizdir.

54. “Ey İnananlar! Sabredin, (düşmandan) daha sabırlı olun, (cihada) hazır bulunun, dayanışın, Allah'a karşı gelmekten sakının ki selamete erişesiniz.” (3.200)

Cevap: Kuran’ın tanrısı ve onun peygamberi savaşa pek meraklıdır. Savaşı seven, barışı bozar.

Tanrıdan ismen korkmak mı kurtuluşa eriştirir, yoksa haksız yere kan dökmekten korkmak mı? Tanrının isminden korkmak yetiyorsa, bunun insanın davranışı üzerinde olumlu ya da olumsuz bir sonucu yoktur. Oysa kan dökmekten korkmak, insanı erdemli kılar.

SN notu: Ali İmran 200’ün anlamı tartışmaya açıktır. Ayet savaştan açıkça söz etmez. Ancak Türkçe meallerin hemen hepsi (Diyanet İşleri eski ve yeni basım, Diyanet Vakfı, Elmalılı, Süleyman Ateş, Yaşar Nuri Öztürk) “savaş”, “düşman” ve “cihad” sözcüklerini kullanırlar. Saraswati’nin kullandığı mealin İngilizcesi de “be engaged in war” demiş. Buna karşılık mesela Gölpınarlı, Ali Bulaç ve Edip Yüksel, ayeti “savaş” imajı kullanmadan çevirmişler.

Diğer yandan, “savaşı seven, barışı bozar” cümlesindeki bilgeliğe dikkat ediniz.

55. “Bunlar Allah'ın yasalarıdır. Allah'a ve Peygamberine kim itaat ederse onu içinden ırmaklar akan cennetlere koyacak ve orada ebediyen kalacaklardır. Bu en büyük mutluluktur.” (4.13) “Kim Allah'a ve Peygamberine karşı gelir ve yasalarını çiğnerse, onu ebedi bir ateşe sokacaktır. Onun payı aşağılayıcı bir azaptır.” (4.14)

Cevap: Allah’ın kendisi Muhammed’i kendine ortak etmiştir. Muhammed’i nasıl kayırdığını görüyor musunuz? Cennetin koşulu Muhammed’e itaat etmekmiş. Allah’ın hiçbir eylemi Muhammed’den bağımsız değil görünüyor. Bu durumda Allah’ı eşsiz veya ortaksız (sonsuz, kısıtsız) saymanın anlamı nedir?


56. “Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez. Ve iyilik varsa onun ödülünü bir kat (kat kat) artırır.” (4.40)

Cevap: Allah zerre kadar haksızlık etmez ise, iyiliğin bedeline neden bir kat artırsın? Allah neden Müslümanları kayırıyor? Hakikatte bir eylemin ödülünü artırmak veya eksiltmek tanrıyı adaletsiz kılar.

57. “(Münafıklar) sana ‘olur’ derler, fakat yanından gittiklerinde gece başka türlü düşünürler. Allah onların gece düşündüklerini yazıyor.” (4.81) “Allah onları, yaptıklarından dolayı tepetaklak etti. Allah'ın yoldan saptırdığını siz mi yola getirmek istiyorsunuz? Allah'ın saptırdığı kimseye sen hiç yol bulamazsın.” (4.88)

Cevap: Allah öğrendiklerini deftere veya listeye mi yazar? Öyleyse Allah mutlak-bilen değildir, çünkü mutlak bilgi sahibi olsa yazmasına gerek olmazdı.

Müslümanlara göre Şeytan insanları kandırdığı ve kötü yola düşürdüğü için şeytan olmuştur. Eğer Allah da insanları kandırıp kötü yola düşürüyorsa, Allah’ın Şeytan’dan farkı nedir? Tek fark belki de Allah’ın Şeytan’dan daha büyük (daha güçlü) bir şeytan olmasıdır. Müslümanlar Şeytan’ın yoldan çıkarıcı olduğunu söylediklerine göre, Kuran’ın bu ifadesi Allah’ı şeytan konumuna düşürür.


58. “(Kâfirler) eğer sizi yalnız bırakmaz, barış yapmak istemez ve ellerini sizden çekmezlerse onları yakalayın ve yakaladığınız yerde öldürün.” (4.91) “Bir müminin diğer mümini öldürmesi caiz değildir, meğer ki yanlışlıkla olsun. Bir mümini yanlışlıkla öldürenin, bir mümin köleyi azad etmesi ve öldürülenin ailesi bağışlamadıkça, diyet ödemesi gerekir. Eğer öldürülen mümin ise ve size düşman bir topluluktan ise mümin bir köleyi azad etmek gerekir.” (4.92) “Kim bir mümini kasden öldürürse cezası, ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lanetlemiş ve büyük azab hazırlamıştır.” (4.93)

Cevap: Tarafgirliğin çapını görüyor musunuz? Müslümanlara, kendi dinlerine inanmayanları öldürmeleri için izin verilmiştir. Yanlışlıkla dahi bir Müslümanı öldürmenin ceremesi vardır, ama Müslüman olmayan birini öldürmek Cennetle ödüllendirilmiştir. Böyle bir öğreti kuyunun dibine atılmaya müstehaktır. Böyle bir kitap, böyle bir peygamber, böyle bir tanrı, böyle bir din, bu dünya için faydalı değil son derece zararlıdır. Bu tür dinlerin var olmaması daha hayırlıdır. Bilge insanların bu çeşit sapkın dinlerden uzak durması ve içinde bir zerre dahi kötülük barındırmayan Veda’ların yolunu tutması gerekir.

Bir Müslümanı kasten öldürmenin cezası Cehennemdir diyorlar; karşıtları da diyor ki bir Müslümanı öldürmenin ödülü Cennettir. Bu iddiaların hangisi doğrudur? Doğrusu her ikisi de sapkın öğretiler olarak reddedilmelidir. Tüm insanların, yüce ruhlu insanlara erdemin ve doğruluğun yolunu gösteren, kötülüğün her türlüsünü taraf gözetmeden reddeden, ve bu sebeple dünyanın en iyi dini olan Veda’lar öğretisine dönmesi gerekir.

SN notu: Veda’lar, Eski Hintçe (Sanskrit) dilinde MÖ 1200’den önce derlendiği sanılan dört ana metin (Rg-veda, Yayur-veda, Sama-veda, Atharva-veda) ile bunlara bağlı olarak şekillenen yan metinlerden (Brahmana’lar, Aranyaka’lar, eski Upanişad’lar ve bazı sutra’lardan) oluşur. Bugünkü Hint çok-tanrıcılığının ana malzemesini oluşturan Şiva ve Vişnu öğretileri Veda’larda mevcut değildir.

59. “Doğru yolu kendisine gösterdikten sonra Peygamberden ayrılıp, inananların yolundan başka yola giren kimseyi, ait olduğu yöne döndürür ve cehenneme göndeririz. Kötü yerdir orası.” (4.115)

Cevap: Bu tarafgirlik öğretisine göre kurtuluşun yolu hakikat ve erdem değildir, peygambere uymaktır. Muhammed ve diğer peygamberler, kendi kişisel hırsları için yaydıkları bu görüşleri sıradan halkın (avamın) benimsemesi için onları Allah adına ilan etmek gerektiğini bilecek kadar kurnazdılar. Kendi bencilce amaçlarına, insanları kandırarak ulaştılar. Bunların dürüst insanlar olmadığı, ve öğretilerinin dürüst (erdemli) insanlar nezdinde değeri olamayacağı apaçıktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder