Swami Dayananda Saraswati'nin (1824-1883) İslam dini ve Kur'an hakkındaki görüşlerini Satyarth Prakaş (Hakikatin Zaferi) 14. bölümden çevirmeye devam ediyorum. Numaralı paragraflar Kur'an ayetleri, "Cevap" bölümü Swami'nin metni, "SN notu" benim eklediklerimdir.
18. “Bunlar ahireti dünya hayatına satmış kimselerdir. Onun için bunların cezası hafifletilmez ve kendilerine yardım edilmez.” (2.86)
Cevap: Tanrıdan böyle bir nefret ve kindarlık beklenebilir mi? Cezası hafifletilecek ve kendilerine yardım edilecek olan kimlerdir? Eğer günahkârlarsa ve cezalarını çekmeden kalacaklarsa yapılan şey adaletsizliktir. Eğer yeterli ceza çekildikten sonra kendilerine yardım ve merhamet gösterilecekse, o zaman yukarıdaki ayette belirtilen kişilere de aynı şekilde davranılması gerekir. Öbür türlü yapılan şey gene adaletsizliktir. Dolayısıyla bunu yazan kişinin bilge biri olmadığı anlaşılıyor. Doğrusu, iyilerin eylemleriyle orantılı olarak ödüllendirilmesi ve kötülerin yine eylemleriyle orantılı olarak cezalandırılmasıdır.
SN notu: 13. maddedeki eleştirinin devamı. Yandaşlarını kayıran ve düşmanlarına kin güden bir tanrı “bilgelikten yoksun” olarak değerlendiriliyor.
20. “Eskiden kâfirlere karşı yardım diledikleri halde, Allah katından onları tasdik eden bir kitap geldiğinde onu inkâr ettiler (kâfir oldular). Allah'ın laneti, kâfirler üzerinde olsun!” (2.89)
Cevap: Sizin başka inançlara sahip insanlara kâfir demeniz gibi onlar da size kâfir derler ve tanrının lanetini üzerinizde görürler. Peki hanginiz doğru ve hanginiz yanlış? Yeterince düşünsek her inançta hata bulabiliriz. Oysa tüm inançlarda hakikat birdir, ve aradaki kavga cahillikten kaynaklanır.
SN notu: Yazarın bu görüşü, hakikatin insanlara inançlardan (dinlerden) bağımsız olarak verildiği ve çeşitli inançlardaki hakikat payının o inançtan bağımsız olarak kavranabileceği anlamına gelir. Akılcı ateistler tarafından da paylaşılan bu görüş, Kuran’ın öğretisine aykırıdır.
21. “Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mîkâil’e düşman olursa bilsin ki, Allah inkâr edenlerin düşmanıdır.” (2.98)
Cevap: Müslümanlar tanrının ortağı olmadığını söylediğine göre tüm bu ortaklar (şerikler) nereden çıktı? Onlara düşman olan Allaha da düşman sayılıyor mu? Eğer sayılıyorsa, Allahın eşi ve ortağı oldukları anlaşılır.
22. “Bizi affet! Deyin. Biz sizin günahlarınızı affedeceğiz ve iyi davrananlara daha fazlasını vereceğiz.” (2.58)
Cevap: Allahın bu öğretisi herkesi günahkâr yapmaz mı? İnsanlar günahlarının bağışlanacağını umdukları sürece günah işlemekten korkmazlar. “Korkma günahların bağışlanacak” diye vaadeden kimse, günah teşvikçisidir. Dolayısıyla, bu kimse tanrı olamaz ve bu kitap tanrının kitabı olamaz. Çünkü tanrı adildir. Asla adaletsizlik yapmaz. Günah işleyenleri günahlarıyla orantılı olarak cezalandırmayan kimse adil olamaz.
SN notu: Ters köşe! Tanrı bağışlayıcı ise gene adil değildir. Hindu dininin “karma” öğretisi, Müslümanlık kadar Yahudi-Hıristiyan geleneğinden de uzak.
Kötülüğün bu dünyada kaçınılmaz sonuçları vardır ve kimsenin gücü bunları yok saymaya yetmez diyor yazar. Kötülüğün tek çaresi onu iyilikle dengelemeye çalışmaktır.
23. “Musa, kavmi için su dilemişti; 'Asanla taşa vur' dedik; ondan on iki pınar fışkırdı.” (2.60)
Cevap: Böyle imkânsız bir şeyi kim söyleyebilir? Değnekle bir kayaya vurunca oniki pınarın fışkırması mümkün değildir. Ancak kayanın içi oyuksa ve suyla doldurulmuşsa böyle bir şey olabilir.
SN notu: Musa’nın mucizeleri mecazi anlamda olabilir mi? Şüphesiz böyle bir görüş mümkündür, ancak Kuran metninde bu yönde en ufak bir işaret bulunmaz. Aksine: mucizelerin, şüpheci bir kavmi ikna etmek maksadıyla verildiği, onların ise buna rağmen inanmayarak her türlü cezayı hak ettiği anlatılır.
24. “Allah rahmetini dilediğine ihsan eder.” (2.105)
Cevap: Merhametini veya nimetini, bunları hak etmeyenlere de ihsan eder mi? Eğer öyleyse adaletten habersizdir. Böyle yaparsa kim hayır işler? Kim şerden kaçınır? Zira ödül Allah’ın keyfine bağlıdır, ve iyi ya da kötü eylemin sonucu değildir. Bu da insanların kalbinde yaptıkları işin sonuçlarına dair belirsizlik ve kuşku doğuracaktır.
SN notu: Keyfî ve/veya partizan tanrı fikrinin eleştirisine devam. Yazara göre, ahlakî doğru ve yanlış Allahın iradesinden bağımsız bir veridir.
25. “Kitap ehlinden birçoğu, hakikat kendilerine beyan edildikten sonra da, içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek isterer. (2.109)”
Cevap: Allah kendi seçtiklerinin ve yol gösterdiklerinin inancından emin olmadığı için onları teşvik etmeye çalışıyor. Peki her şeyi bilen o değil miydi? Böyle davranan biri tanrı değildir.
26. “Doğu da, Batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır.” (2.115)
Cevap: Bu doğruysa neden Müslümanlar yüzlerini Mekke’ye (kıbleye) dönüyor? Mekke’ye dönmeleri emredildi deseler, burada da istedikleri yöne dönebileceklerini bildiren bir emir var. Bunlardan biri doğru diğeri yanlışsa, hangisi doğrudur?
Tanrının yüzü varsa ancak tek yönde olabilir. Öbür türlü söylemek mantıken tutarsızdır.
SN notu: Putperestlik eleştirisine giriş. Devamı gelecek.
27. “Gökleri ve yeri var eden Allah'tır. O, bir şeyin olmasını isterse 'ol' der ve [o şey] olur.” (2.117)
Cevap: Allah’ın “Ol” emrini kim duydu? Allah emri kime verdi? Olan şey (daha önce) neydi? Yaratılıştan önce Allah’tan başka şey yoktu dediklerine göre, bu dünya nereden geldi? Neden olmadan sonuç [önce olmadan sonra] olmaz. Koca dünya nedeni [öncesi] olmadan nasıl ortaya çıktı? Bu iddialar çocukçadır.
Savunan – Değildir. Tanrının isteminden yaratılmıştır.
Reddeden – Kendi isteminden bir sineğin ayağını yaratabiliyor musun ki tanrının isteminden koca dünya yaratılabilsin?
S – Tanrı kadir-i mutlaktır. Ne isterse olur.
R – ‘Kadiri mutlak’ deyimini tanımla.
S – Her istediği olur.
R – Allah başka bir Allah yaratabilir mi? Kendi iradesiyle ölebilir mi? Kendini cahil, hasta veya akılsız kılabilir mi?
S – Hayır yapamaz.
R – Demek ki tanrı kendinin ve şeylerin doğasına aykırı bir şey yapamaz. Dünyada bir nesneyi yaratmak için üç şeye gerek vardır. 1. Yapan, mesela çömlekçi. 2. Ham madde, mesela çömlek için gereken kil. 3. Kilden çömlek yapmak için gereken araç ve aletler. Çömlekçinin kilden çömlek yapabilmesi için, önce [çömlekçinin,] kilin ve aletlerin varolması gerekir. Aynı şekilde dünyanın yaratılışından önce doğanın temel ilkeleri/unsurları (प्रकृति prakṛti) vardı ve bunlar başlangıçsız ve sonsuzdur. Dolayısıyla Kuran’ın bu öğretisini kabul etmek mümkün değildir.
SN notu: Hindu inancında yaratılış ve kıyamet olmadığını anımsayalım. İbn Rüşd de yanılmıyorsam felsefi yoldan aynı sonuca varmıştı.
Soru-cevap kısmının ustalığını görebiliyorsanız bu kitabın tadına vardınız demektir. Birinci cevapta takılıp kalmayın. “Sen sinek ayağı yapamıyorsan tanrı da dünyayı yapamaz” değil argüman. Önce o örneği kullanarak rakibi “kadiri mutlak” kavramına zorluyor. Sonra o kavramın iç çelişkisine işaret ediyor. Satrançta buna Zugzwang deniyordu yanılmıyorsam.
“Yaratılış,” “kıyamet” ve “mucize” kavramlarını atınca, Batı (Hindistan’a oranla) Tektanrıcılığının tanrısını malul eden en önemli mantıkî yüklerden kurtulmuş oluruz. Geriye bir şey kalır mı? Kalır elbette. Geriye insanların ve diğer mahlukların yaşantısını yöneten, adalet ve hak ve belki diğer güzel ve dehşetli şeyleri dağıtan, daha insancıl, daha sevimli, daha ahlakî bir tanrı – veya tanrılar – kalır. Bu kadarıyla yaşayabilirmişim gibi geliyor bana. Akıl ve bilim dışı da olsa, akla ve ilme karşı fahiş bir saldırı yok; estetik ve ahlaki boyutu değersiz değil. İlla tanrı(lar) lazımsa, bu vizyon bana daha makul gelir.
28. “Biz [Kâbe adlı] Ev’i insanlar için bir dönüp gelme yeri ve sığınak kıldık. İbrahim’in makamını namaz yeri edinin.” (2.125)
Cevap: Allah Mekke’deki Kâbe’den önce insanlara bir ziyaret ve sığınma yeri yapmamış mıydı? Eğer yaptıysa Mekke’deki tapınağın özel bir ayrıcalığı yoktur. Eğer yapmadıysa, önceki kuşakları bir manevi ziyaret yerinden ve sığınaktan mahrum bırakmıştı. Bunu unutkanlığından mı yaptı?
SN notu: Keyfî ve partizan tanrı eleştirisine devam. Allahın maksadı insanlara manevi bir odak ve sığınak vermek ise, Hindistan ve diğer yerlerdeki onbinlerce ziyaretgâhın Kâbe’den ne eksiği var? Birtakım Arapların ziyaretgâhına evrensel bir anlam yüklemek, alemlerin efendisi olduğu ileri sürülen bir tanrıya yakışır mı?
29. “Kendini bilmezden başka kim İbrahim'in dininden yüz çevirir? And olsun ki bu dünyada biz onu seçtik, ve o, ahirette de seçilmişlerdendir.” (2.122 [130])
Cevap: İbrahim’in dinine inanmayan herkes nasıl cahil veya akılsız olabilir? Tanrı neden sadece İbrahim’i seçmiş olsun? Onu ahlakının güzelliğinden (iyiliğinden) dolayı seçti ise, ahlaken güzel (iyi) olan başka pek çok kişi vardır. Onu ahlakının güzelliğinden başka bir nedenle seçti ise, o zaman yapılan şey adaletsizliktir. Zira gerçek tanrı ancak ahlaki güzelliği ödüllendirir, iyi olmayanları ödüllendirmez.
30. “Yüzünü göğe çevirdiğini görüyoruz. Seni memnun olacağın bir kıbleye elbette çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram semtine çevir; ve (hepiniz) nerede olursanız olun, yüzünüzü o yöne çevirin.” (2.144)
Cevap: Reddeden – Bu küçük bir putperestlik midir? Hayır, büyük putperestliktir.
Savunan – Biz Müslümanlar putperest değiliz, put kırıcıyız, çünkü Kâbeyi tanrı olarak görmeyiz.
R – Sizin putperest adını verdikleriniz de putları tanrının kendisi saymıyor elbette; onlara yüzünü dönerek tanrıya ibadet ediyor. Eğer put kırıcı iseniz neden Kâbe’de büyük bir put olan İbrahim taşını (hacer-i esved) kırmıyorsunuz?
S – Kuran bize yüzümüzü Kıble’ye dönerek ibadet etmemizi emrediyor. Tanrının emrine itaat eden bir insan putperest sayılamaz.
R – Purana’larda da sizin Kuran’ınıza benzer (ibadetin yönüne ve şekline ilişkin) emirler vardır. Bazıları Purana’ların, büyük tanrının vücut bulmuş bir şekli olan Vyasa’nın sözü olduğuna inanırlar. Putperestlik açısından sizinle bunun arasında fark yoktur. Tersine, siz büyük putperestsiniz, onlar ise küçük putperesttir. Müslümanların hali, evden kediyi kovarken arka kapıdan devenin girmesine göz yuman adama benzer. Tıpkı bu adam gibi Müslümanlar küçük putları dinlerinden çıkarmıştır, ama buna karşılık Mekke’deki koca ev ve onun içinde olan kara taş, büyük bir put olarak İslam’a girmiştir. Bunu küçük putperestlik sayabilir miyiz? Gerçekte, bizim gibi Veda dinini kabul ederseniz her türlü putperestlikten ve buna benzer kötülüklerden kendinizi arındırırsınız. Büyük putunuzu reddetmedikçe, küçük putlara tapanları eleştirmekten utanmanız gerekir. Putlarınızı terk ettiğiniz zaman kendinizi yüceltmiş ve arındırmış olacaksınız.
SN notu: Kâbe-merkezli ibadet, İslam dininin partizan ve (diğer inançları) dışlayıcı niteliğinin önemli bir simgesidir. Bu anlamda İslam, aklı ve vicdanı öne koyan bir evrensel ahlak öğretisi değil, belli bir zümrenin putunu kutsallaştıran bir putperestlik inancıdır.
Yazar, Veda adı verilen ana metinlere dönüşü savunan bir dinî reform hareketinin öncüsüdür. Hindu dünyasında putperestliğe karşı mücadele etmiştir. Vyasa, Mahabharata’nın anlatıcısı ve rivayete göre 18 büyük Purana’nın yazarıdır. Bazı Vaişnava geleneklerinde büyük tanrı Vişnu’nun avatarı kabul edilir.
31. “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridir. Ancak siz bunu bilmezsiniz.” (2.154)
Cevap: Allahın dini için ölmeye veya öldürmeye ne gerek var? Kendi bencil amaçlarınız için bunu söylediğiniz ortadadır. Çünkü bu yem, insanları daha şevkle savaşmaya teşvik edecektir. Ölmekten korkmayacaklar. Savaşlar kazanacaksınız. Ganimet ve servet elde edeceksiniz. Ganimet ve servet sahibi olmak ise, insanların nefsine yenilmesiyle sonuçlanır. Bu hayret verici öğretinin gerçek hayattaki sonucu budur.
32. “Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o size apaçık düşmandır. Size, kötülüğü, hayasızlığı, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyi söylemenizi emreder.” (2.168-169)
İnsanı günaha sevkeden ve insanların apaçık düşmanı olan Şeytan’ı Allah neden yarattı? İleride olacakları bilmediği için mi yanıldı? Eğer olacağı bildiği halde insanları sınamak için bunu yaptığını söylerseniz bu mantıklı bir cevap değildir; çünkü deney yapmak [bilgisi ve gücü] kısıtlı olanın davranışıdır. Sonsuz [bilgi ve gücü] olan, tüm ruhların tüm iyi ve kötü eylemlerini sonsuz (mutlak) surette bilir.
İnsanları günaha Şeytan sevkediyorsa, Şeytanı günaha sevkeden kimdir? Eğer Şeytan’ın kendi kendini yanlışa düşürdüğünü söyleyebiliyorsak, diğerlerinin de kendiliğinden yanlış yola düşebileceğini kabul etmemiz gerekir. O zaman Şeytan’a ne gerek var? Eğer Şeytanı yanlışa sevkeden Allah ise, o zaman Allah şeytanların şeytanıdır. Başkasını yanlışa sevkeden kimse, kötülük ve cehaletten mustariptir. Dolayısıyla bu kimse tanrı olamaz.
33. “Allah size ölü hayvan etini, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanı haram kılmıştır.” (2.173)
Cevap: Sadece domuz etinin haram olduğu bildirildiğine göre, mesela insan etinin helal olduğunu varsayabilir miyiz?
Hayvanları ve insanları tanrı adına, acı vererek öldürmek iyi bir şey sayılabilir mi? Böyle bir eylemi tanrı adına yapmak, tanrının adına leke sürer. Allah, Müslümanların elinde acıyla öldürülmelerine izin verdiği bu varlıklara karşı merhametli ve bağışlayıcı değil midir? Onları kendi yaratıkları (kendi çocukları) saymaz mı? Tanrı, inekler gibi dünyaya son derece yararlı mahlûkların öldürülmesine izin veriyorsa, işlenen cinayetin dolaylı failidir demektir. Oysa tanrının cani olması düşünülemez. Dolayısıyla bu öğreti tanrı kaynaklı değildir ve bu kitap tanrının kitabı değildir.
SN notu: Cevabın birinci cümlesi, masum görüntüsü altında, kahredicidir. Eğer Kuran evrensel doğruların ifadesi ise, dünyanın çeşitli yerlerinde insan eti (veya maymun, salyangoz, denizanası, kurbağa, timsah vb.) yiyen kültürlere neden değinmemiştir? Yok eğer sadece tarihin belli bir anında belli bir insan zümresine (7. yüzyıl Araplarına) hitap eden bir yol haritası ise, diğer çağ ve kültürlerdeki insanlar bu kitabın emir ve tavsiyelerine – tarihî bir merak dışında – neden kulak versin?
34. “Oruç gecesi kadınlarınızla cinsel ilişkiye girmek size helâl kılındı. Onlar sizin elbisenizdir ve siz onların elbisesisiniz. Allah, sizin nefsinize zulmettiğinizi (kendinizi kandırdığınızı) bildi de tövbenizi kabul edip sizi affetti. Artık eşlerinizle cinsel ilişkiye girin ve Allah’ın size takdir etmiş olduğu şeyi (onlardan) talep edin. Şafak vakti ak iplikle kara ipliği ayırt edinceye dek yiyin, için.” (2.187)
Cevap: İslamın ilk tebliğ edildiği devirde veya ondan önce birilerinin Hintçede çandrayan adı verilen ay orucuna dair bazı Purana’cılardan bilgi aldığı anlaşılıyor. Sanskrit kitaplarında farz kılınan oruç, gündüz vakti yenilen lokma sayısını ay küçüldükçe azaltmayı ve ay büyüdükçe artırmayı gerektirir. Kitabın yazarı cehaleti nedeniyle bu kuralı yanlış anlayarak, orucu ayın görülmesine endekslemiştir. Daha sonra Müslümanların buna uyamaması nedeniyle Allah kuralı değiştirmiş ve gece vakti diledikleri kadar yiyip içmelerine ve kadınlarıyla münasebette bulunmalarına izin vermiştir. Böyle oruç olur mu? Gündüz yemeyip gece sabaha kadar yemek nefsi terbiye etmez. Yemeği gündüz yerine gece yemek, doğanın düzenine aykırıdır.
SN notu: Oruçta maksat nefsi terbiye etmek ise, ayın küçülüp büyümesine paralel olarak yenilen yemek miktarını azaltıp çoğaltmak, gündüz yapamadığın her şeyi gece yapmaktan daha etkili bir yöntem gibi görünüyor.
35. “Sizi katledenleri Allah yolunda siz de katledin. (2. 190). Ve onları bulduğunuz/yakaladığınız yerde öldürün, sizi kovdukları yerden (Mekke’den) siz de onları kovun. Çünkü fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. (…) Kâfirlerin (Allahı inkâr edenlerin) cezası işte budur. (2. 191). Fitne ortadan kalkıncaya ve Allahın dini (egemen) oluncaya dek onları öldürün. (2.193). ”
Cevap: Kuran’da böyle ibareler olmasa Müslümanlar diğer inançların mensuplarına karşı her zaman davrandıkları gibi saldırgan ve zalim olmazlardı. Suçsuz insanları öldürmek büyük bir günahtır.
Müslümanların dinine inanmamak burada “küfür” olarak adlandırılmıştır. Onların kitabı cinayet ve adam öldürmenin küfürden iyi olduğunu belirtmektedir. Müslümanlar bu yüzden her zaman dinleri için savaşmışlar ve adam öldürmüşler ve savaşa savaşa sonuçta devletlerini ve ikballerini kaybetmişlerdir.
Hırsızlığın karşılığı hırsızlık mıdır? Bir hırsız bize zarar verirse karşılığında hırsızlık yapmamız doğru mudur? Hırsızlık her zaman [hırsızlığın karşılığında da yapılsa] suçtur. Cahil bir insan bize küfretse, bizim de ona küfretmemiz uygun mudur? Böyle bir tavır tanrının, ya da onun bilge hizmetkârlarının, ya da tanrıya ait bir kitabın öğretisi olamaz. Ancak bencil ve cahil bir insan böyle düşünebilir.
SN notu: Alabildiğine berrak bir anlamı olan bu ayetler, piyasada varolan Türkçe meallerin HEPSİNDE yumuşatılarak çevirilmiştir. Diyanet İşleri, Diyanet Vakfı, Ali Bulaç, Edip Yüksel, Süleyman Ateş ve yirmiye yakın diğer meal “savaşın” demiş. Elmalılı, Gölpınarlı ve diğerleri “çarpışın” demeyi tercih etmiş. Oysa Kuran metni, şüpheye yer bırakmayacak şekilde ve tekrar tekrar kâtilû fi sebîli llâhi, uktulû-hum ve kâtilû-hum (öldürün) diyor.
Soru 1: Faraza bazı Mekkeliler Müslümanları öldürdü. Bu nedenle, onlarla dayanışma içinde olsalar dahi, BAŞKA bazı Mekkelilerin öldürülmesi caiz midir?
Soru 2: Kuran’a göre Mekkelilerin öldürülmesinin gerekçesi onların Müslümanları öldürmüş olmaları mıdır, yoksa kâfir olmaları, yani Kuran dinini inkâr etmeleri midir?
Soru 3: Mekkelilerin suç veya günah işlemesi, kendilerine karşı aynı suç veya günahın işlenmesini haklı kılar mı?
Soru 4: “Öldürün ama mutedil olun, ölçüyü kaçırmayın, Kâbe civarında bizzat saldırıya uğramadıkça kimseyi öldürmeyin” şeklinde koşullar konması, cinayet suçunu ortadan kaldırır veya hafifletir mi?
Bu sorulara dürüstçe cevap vermeden, Kuran dininin ahlaki kıymeti hakkında bir yargıda bulunmak mümkün değildir.
36. “Sana sırtını dönünce yeryüzünde fesat çıkarıp ekinleri ve hayvanları helak etmek için uğraşır. Fakat Allah fesadı sevmez. (2.205) Ey inananlar, tümüyle [hakiki dine] teslim olun. (2.208)”
Cevap: Allah fesadı (kavgayı, ayrılığı) sevmez ise neden Müslümanları başka halklarla kavga etmeye teşvik ediyor? Başkalarıyla fesat eden Müslümanları neden seviyor? Allah sadece Müslümanların dinine inananları mı sever? Eğer öyleyse tarafgirdir, ve tüm alemlerin tanrısı değildir. Dolayısıyla Kuran tanrının kitabı olamaz, veya Kuran’ın tanrısı tüm alemin tanrısı değildir.
SN notu: Fesat eğer görünürde barış içinde olduğun birine içten düşmanlık beslemek (onun aleyhine gayret içinde olmak) ise, Kuran’ın Müslümanları İslam dinini kabul etmeyenlere karşı sürekli olarak fesada davet ettiği şüphesizdir. O halde Allah sadece Müslümanlar-arası veya Müslüman-karşıtı fesadı mı lanetlemiştir? Eğer öyleyse, Allah genelin değil sadece bir zümrenin tanrısıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder