Bir gün farkettim ki hayatım gittikçe hızlanıyor. Artık çocukluğumdaki gibi uzun uzun hiçbir şey ile ilgilenemiyorum, uzun uzun kitap okuyamıyorum, bir işi yaparken aklımdan diğer yapacaklarımı sıralıyorum. Yerimde oturamıyorum sanki habire yetişmem, yapmam gereken bir şeyler var. Parkta çocukları bir oyuncaktan ötekine koşturuyorum, eve dönünce yıkanacaklar, sonra bir de yemek pişecek, akşama bir sürü ev işi… Çalışan annelerin durumu ise daha vahim. Tüm günlerini okulda geçiren çocukları evde sıkılıyor diye çeşit çeşit aktiviteye koşturan, oyun gruplarına götüren ama durmadan ardı ardına yeni programlar yapan anneler var. Aman çocuğumun gelişimi eksik kalmasın diye alınan bin türlü oyuncak, teknolojiyi takip etsin geri kalmasın diye en yeni teknoloji ürünleri...
Hiç “Yeter artık dur. Bu normal değil!” dediğiniz oldu mu? Neden hayatımızı çok dolu, karmaşık yaşamak istiyoruz? Neden diğer yandan içimizde uzaklarda her şeyden apayrı yaşama isteği uyanıyor? İçgüdülerimizi takip edecek olursak hayatımızı daha yavaş, sakin ve mutluluk dolu yaşayabiliriz.
Pazarlama cambazlarının tüketici oyunlarından bir an uzaklaşabilirsek ne kadar gereksiz şeyi hayatımıza sokup o değerli zamanımızı paylaştığımızı anlayabiliriz. Aklımızda devamlı yer tutan bir seneden fazladır kullanılmayan eşyalardan kurtulmalı, giyilmeyen kıyafetler verilmeli. Biraz daha ileri gitmek isteyenler için Dave Bruno’nun “100 Thing Challenge-100 eşyayla yaşamak” blogu ilgi çekebilir. Benzer şekilde zamanımızı alan pek çok ilişki, iş ve alışkanlık da sınırlandırılabilir. Daha az olursa, daha yavaşlayabilir, daha çok içimize dönebilir ve kendimize daha çok zaman ayırabiliriz.
Teknolojiyi kullanmak harika bir şey ama onun yüzünden daha fazla çalışıyoruz, her gün saatlerce bilgisayar başında duran anne babaları çocukları takip ediyor. Eski filmler yavaş geliyor, artık takip edemeyeceğimiz hızda filmler revaçta. Çocuklar daha hızlı ilerleyen bilgisayar oyunları oynuyorlar, bebekler bile çizgi film izliyorlar en az her 3 saniyede bir karesi değişen.
Hayatımız gerçekten de film kareleri kadar hızlı mi ilerliyor? Küçük yaştan itibaren teknolojik ekranlara maruz kalan bir jenerasyon olarak bunun beklentisi içindeyiz. Çocuklarımıza da farkında olmadan aynı yanlışları yapıyoruz.
Ne yazıkki hayat o kadar hızlı ilerlemiyor. Hatta son derece yavaş, ancak kendi hızında sabit değişimler yaşanıyor. Biraz daha sabırlı olabilen beklemeyi öğrenen çocuklar daha çok mutluluk yakalıyor,. Ama en çok da ekran bağımlısı çocuklar gerçek hayatta bocalıyor. Hayat ekranlardaki kadar hızlı aksın istiyor. Ama olmuyor! Çocuklarımızı stresten uzak tutmak için hızlı tüketimden uzak tutarak hayatı yavaş yaşamaya yönlendirmeliyiz.
İşte sizin ve çocuğunuzun hayatını yavaşlatmak ve daha fazla keyif almak için birkaç önerim:
-Doğada vakit geçirin, uzun uzun hayvanları, bitkileri, ağaçları, böcekleri, çiçekleri, yaprakları inceleyin ve üzerine konuşun. Kafanız boşalır ve doğanın gücü ile rahatlarsınız.
-Şehirdeyseniz çocuğunuz ile birlikte geri dönüş zamanını planlamadığınız bir park gezintisi planlayın. Uzun uzun kedilerle oynayın, salıncakta sallanın, kaydıraktan kayın, bir sürü yeni arkadaş ile tanışsın, oynasın.
-Kitap okumaktan hoşlanan çocuğunuzla uzun uzun kitap okuyun, ne zaman biteceğine o karar versin.
-Bir haftasonu da çocuğunuzu alışveriş merkezlerine, aktiviteden aktiviteye taşımak yerine ailecek evde oturun, birlikte oyunlar oynayın, bulmaca yapın, keyifli vakit geçirin.
-Çocuğunuz ne zaman isterse yemek yesin, uyku uyusun. Günlük planınıza sadık kalmak adına zorlama yapmayın. Çocuğunuzun içgüdülerine güvenin.
-Çocuğunuzla birlikte zaman geçirirken “geç kaldım, yetişmem lazım” gibi kelimeleri kullanmayın, günlük planınızı boşaltın.
-Bir yere yetişmeniz gerekirken çocuğunuza sanki tüm gün vaktiniz varmış gibi hissettirin, aceleye gelmeyen işler aksamaz.
-En güzel günler neşeli geçen günlerdir. Başınıza ne gelirse gelsin, çocuklarınıza daima gülümseyin, neşe ile isteklerinizi anlatmaya çalışın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder